29 Ekim 2023 gününde ulusça Cumhuriyet’in yüzüncü yılını kutladık. Bu büyük coşku küçüğünden büyüğüne bütün yüreklerde yerini buldu ve daha nice yüzyıllara dilekleriyle de tek bir duyguda bütünleşti.
Cumhuriyet, ders kitaplarında bir yönetim biçimi olarak sunulmakta ve halkın kendi kendini yönetmesi olarak öğretilmektedir. Bir sonraki adımda da siyasi gücün halk ve temsilcileri tarafından paylaşıldığı bir yönetim biçimi olup monarşinin zıddı olarak anlatılmaktadır. Bu tanım literatürde doğrudur. Ancak bu tanım doğru olmakla birlikte Türkiye açısından oldukça eksik ve haksız bir tanımlamadır. Türkiye, Kurtuluş Savaşı’nın sonunda yalnızca bir rejim değişikliği yapmamış bilakis aydınlığa doğru bir adım atmıştır.
Ortaçağ’da kurulmuş bir imparatorluğun bakiyesi hatta varisi olan Türkiye’de cumhuriyet bir yönetim biçiminden çok daha fazlasını ifade etmektedir.
Cumhuriyet, önce düşman işgaline karşı bir bağımsızlık savaşıdır. Sonra her türlü tahakküme ve karanlığa karşı bir başkaldırıdır. Anadolu Devrimi olarak adını duyuran bu duruş Atatürk gibi eşsiz bir önderin kişiliğinde Cumhuriyet olarak kendini bulmuştur.
Cumhuriyet aslında bir anda ortaya çıkmamıştır. Çürümeye başlayan İmparatorluk Türkiyesi bekasını sağlamak için bir takım ıslahat hareketleriyle kurtulmaya çalışmışsa da bu kötü gidişi engelleyememiştir. Fransız Devrimi’nin müteakip Padişah III. Selim Han döneminde Nizam-ı Cedit ile ilk defa ciddi bir reform hareketi başlamışsa da karanlık güçlerin iş birliğiyle padişah bunu canıyla ödemiştir. Çağdaş Türkiye’nin tohumunu atan Padişah II. Mahmut Han’ın 1808 imzaladığı Sened-i İttifak bunun başlangıcı sayılır. Bunu 1839’daki Tanzimat Fermanı, 1856’daki Islahat Fermanı, 1876’daki Meşrutiyet’in İlanı, 1909’daki Hürriyet’in İlanı ve nihayet 1923’deki Cumhuriyet’in ilanı izlemiştir. Cumhuriyet bu topraklarda damdan düşer gibi değil belli bir aşamanın ve belli bir merhalenin ürünüdür. Ancak bunun için de güçlü, karizmatik ve aydın bir önder gerekliydi. O kişi de Atatürk olmuştur.
Cumhuriyet kavramı dilimize Arapçadan küme, yığın, topluluk anlamına gelen “cmhr” kökünden geçmiştir. Batı dillerine Latinceden geçen “res publica” (kamuya ait) sözcüğünün karşılığıdır. Cumhuriyet sözcüğünün kökeni Arapça olsa da 19. yüzyılda Türkler tarafından türetilmiş bir sözcüktür.
Cumhuriyet bir bağımsızlık savaşı kadar monarşiye karşı da verilen bir mücadelenin ürünüdür. Bu bakımdan Cumhuriyet:
Devletçi olup serbest ekonominin acımasız çarklarına karşı karma ekonomidir.
Halkçı olup ağalığın, paşalığın, zorbalığın ve sömürünün karşısındadır.
Devrimci olup memleketin her tarafına demiryolları döşeyip tüten bacalar inşa ederek endüstrileşmek ve kalkınmaktır.
Laik olup her türlü doğma, baskı ve tahakkümün karşısında din, inanç, düşünce ve fikir özgürlüğüdür.
Ulusçu olup “Yurdunu en çok seven görevini en iyi yapandır” şiarıyla ulus sevgisinin sözde değil özde yaşayandır.
Cumhuriyet, okuma yazma seferberliği olup memleketi okullarla donatmaktır. Harf devrimiyle anlaşılması, yazılması ve okunması zor bir alfabeyi değil anlaşılması, yazılması ve okunması kolay kısaca kendine uygun alfabeyi benimsemektir.
Cumhuriyet, adalet olup medeni hukuk ile kanun önünde hak ve eşitliğin sağlanmasıdır.
Cumhuriyet, barış olup “Yurtta barış Dünya’da barış” derken yurt savunması dışında her türlü savaşı cinayet saymaktır.
Cumhuriyet, kadın hakkı olup “Ey kahraman Türk kadını, sen yerde sürünmeye değil omuzlar üzerinde göklere yükselmeye layıksın” demektir.
Cumhuriyet, uygarlık olup çağdaş uygarlık seviyesinin de üstüne çıkmayı hedeflemektir.
Cumhuriyet, meşale olup karanlıktan aydınlığa çıkmaktır.
Cumhuriyet, halk olup tebaadan yurttaşlığa geçmektir.