Geçen günlerde gerçekleşen memurluk ve eğitim sınavları sonrasında yine ekranlarda bildik görüntülerle karşılaştık. Oturum başlama saatine 15 dakika kala kapıların kapanması yüzlerce umut beklenticilerinin umutlarını umarsızca kül etti. Kurban Bayramı’nda kaçan kurbanlıklar gibi yüzlerine kapanan kapıların ardından kalakalanları seyretmeye alıştık. Ama alışmak da istemiyoruz.
Birilerinin yaptığı kopya düzeneğinin faturası umut beklenticilerine değil sisteme kesilmeliydi. Sistem işler hale getirilmeli ve sisteme olan güven yeniden tesis edilmeli. Yoksa yasaklar yasakları o da kül olan umutları doğurmakta. Bir tam yılda birkaç saatlik sınav için yapılan hazırlıklar; vakitten, mekândan, paradan, maldan, aileden çalınan zamanlar 15 dakikaya feda edilmemeli. Her şeyden önce kaybedilen bir insan, unutma.
Eskiden, çok değil on yıl öncesine kadar sınavların giriş saatlerinde belli bir esneklik vardı. Kişinin geç kalması onun giden zamanından sayılırdı. Sorumlu kendisindeydi. Kapıları 15 dakika, 20 dakika, yarım saat önce kapatmakla kopya önlenemez. Kopyanın önlenmesi için sistemsel çözümler gerekir. Örneğin sınavın başlama saati 14.15 ise saat 14.15,00 olana kadar kapılar kapatılamaz ve kapatılmamalı. Sınavın başlama saati aynı zamanda psikolojik saattir de. İnsan kendini buna şartlar, kapıların 15 dakika önce kapatılmasına değil. Bunun hukuki sorumluluğu mutlaka araştırılmalı. Öbür taraftan vicdani sorumluluk da var. Kopya yasaklarla değil sistemin işlerliği ve güvenirliği ile önlenir.
Üst seviye eğitim ve dil sınavları gibi sınavlar yılda birkaç kez tekrarlandığı için ekranlarda bu tip mağduriyetlere rastlanılmamakta. Çünkü kişi birkaç ay sonra giremediği sınavları ikame edebilmekte. Ama memuriyet ve yüksek öğretim gibi yılda bir kere hatta bazı memuriyet sınavlarının 2 yılda bir kere yapıldığı düşünülürse ortaya çıkan mağduriyetlerin de telafisi zor hatta imkânsız olabilmekte. Onun için her memuriyet ve yüksek öğretim sınavlarının sonucunda ekranlarda bükülen boyunları, burkulan yürekleri, akan gözyaşlarını, yıkılan umutları görmek istemiyoruz. Başa gelmez demeyin bu kendiniz, kardeşiniz, yeğeniniz, kuzeniniz, çocuğunuz ve torununuz olabilir. Yetkililerin bu mağduriyete, bu kanayan yaraya bir an önce çözüm üretmeleri oldukça önemlidir.
Gençlik bir memleketin umududur. Umutları karartmak değil yeşertmek gerekir.