Ruslar, Doğu Slavları Grubu’na dahil olup, ilk yerleşim yerleri Dnepr, Volga ve Don nehirleri arasındaki alandır. Rus adının, Fince’deki kayıkçı ve kürekçi anlamına gelen “Ruotsi” den ya da Ros Nehri’nden geldiği sanılmaktdır.
Karadeniz ile Baltık Denizi arasındaki bölgede M.Ö. 7. ilâ 17. yüzyıllar arasında çoğunlukla Türk topluluklarının hakim olduğu çok sayıda uygarlık yaşamıştır. Kimmerler, İskitler, Sarmatlar, Hunlar, Avarlar, Bulgarlar, Hazarlar, Peçenekler, Kıpçaklar, Oğuzlar, Moğollar, Kozaklar ve Ruslar öne çıkanlarıdır.
Avarlar’ dan sonra Slavlar, 650 yılından itibaren Bulgar ve Hazar hakimiyetine girmiştir. Kağanlığın zayıflaması üzerine 862’de Varegli Rurik liderliğinde birleşen Ruslar böylece ilk siyasi teşkilatlarını da kurmuştur. Halefi Oleg Kiev’i işgal ederek Kiev Knezliği’ni kurmuş ve I. Svyatoslav da doğudaki Slavları kendine bağlayarak, akabinde de Hazar Kağanlığı’ nı yıkmıştır. Büyük Vladimir (980-1015) döneminde Doğu Roma’nın etkisinde Hristiyanlık benimsenmiştir. 11. ve 12. yüzyılda Kıpçak ve Peçenek akınları neticesinde kuzeye doğru çekilen Ruslar, akabinde Moğol saldırılarına maruz kalmış ve 1237’de Kiev Kinezliği yıkılmıştır. Bundan sonra Doğu Slavları, Altın Ordu Kağanlığı’ nın hakimiyetine girmiştir.
Başlangıçta Vladimir-Suzdalları temsil eden Moskova Knezliği, kağanın himayesinde “büyük knez” unvanını da kazanarak, nüfuzunu genişletmiş ve Rusların ana gücü olmuştur. Galiçya-Volinya ile Vladimir-Suzdal ve Novgorod kabileleri bugünkü Rus Ulusu’nun temelini oluşturmaktadır.
1380 yılındaki Kulikova Savaşı ile Moskova Knezliği hatırı sayılır bir güç olarak ortaya çıkmış, Tver ve Novgorod knezliklerini de ortadan kaldırmıştır. 1395’de Timur’un Altın Ordu’yu yenmesinden sonra kağanlık parçalanmış ve yerini Kazan, Kırım, Astrahan, Nogay, Sibir ve Kasım hanlıkları almıştır. Moskova Knezliği de bağımsızlığına kavuşmuştur.
1462’de tahta oturan Büyük İvan (III. İvan), Kırım Hanlığı ile güçlü bir ittifak kurarak Kazan Hanlığı’ nın gücünü kırmış, ardından Orta ve Kuzey Rus topraklarını hakimiyetine katmıştır. Doğu Roma İmparatoru soyundan bir prensesle de evlenerek kendisini “Rusya kralı ve Doğu Roma halefi” ilan etmiştir.
1547’de tahta oturan Korkunç İvan (IV. İvan) önce kendisini “çar” ilan etmiş, sonra da askeri ve sivil idaredeki reformları ile Rusya’yı güçlendirmiştir. Doğuya yaptığı işgallerle 1552’de Kazan, 1556’da Astrahan ve akabinde Sibir hanlıklarını kendisine bağlanmıştır. 16. yüzyılın sonunda Rusya artık çok uluslu bir devlete dönüşmüştü. Bu dönemde Leh-Litvanya ve İsveç koalisyonuna karşı başarı sağlanamamış ve Rus toprakları işgale uğramıştır. 1598 ilâ 1613 yılları arasındaki iç ve dış karışıklıklar Rurik Hanedanı’nın sonu olmuş ve Mihail Fyodoroviç’in çar seçilmesi ile Rusya’da Romanovlar dönemi başlamıştır.
Türkiye karşısında kayda değer bir güç olarak görülmeyen ve Kırım Hanlığı’nın yağmasına açık olan Rusya 17. yüzyıla girerken bir imparatorluğa dönüşmüştür.
Deli Petro (1682-1725) İsveç’i yenmiş ve Karelya, İngriya, Estonya, Livonya’yı alarak Baltık Denizi’ne ulaşmıştır. II. Katerina (1684-1727) döneminde Lehistan işgal edilmiş, Karadeniz’e inilmiş ve Transkafkasya’nın önemli bir kısmı ilhak edilmiştir. I. Aleksandır döneminde ise Fillandiya, Baserabya ve Alaska’ya girilmiş ve Avrupa’yı dize getiren Napolyon’un ordusu 1812’de bozguna uğratılmıştır. Rusya, Avrupa’nın şekillenmesinde aktif rol alan bir devlet olmuştur.
19. ve 20. yüzyıl boyunca Rusya’da sosyalist hareketin yükselişi sürmüştür. 1905’deki Japon Hezimeti ve Kanlı Pazar Olayları sonrasında meşrutiyet ilan edilmiştir.
Birinci Dünya Savaşı’nda İtilaf Devletleri arasında yer alan Rusya’daki iç karışıklıklar sonucunda Lenin önderliğinde, 1917 Devrimi ile monarşi yıkılmış ve 1922’de Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği ilan edilmiştir. Bir dönemin süper gücü olan SSCB, 1991’de dağılmış ve yerini Rusya Federasyonu almıştır.
Pinsk Bataklığı’nda kabileler halinde yaşayan Ruslar, Viking türevi şeflerin öncülüğünde şehir devletleri kurmuşlardır. Diğer taraftan kuzeyden Karadeniz’e doğru uzanan ırmak bağlantıları da iyi kullanmışlardır. “Rus’u hamama sokup iyice yıkarsan altından Tatar çıkar” şeklindeki meşhur Rus atasözünün desteklediği gibi Türk ve Moğol hakimiyeti Ruslara Asya tipi örgütlenme kültürünü kazandırmıştır. Öte yandan boyunduruğunda yaşadıkları veya komşu oldukları uygarlıklarla kurdukları iyi ilişkiler ve gerekse güçlü liderleri sayesinde nüfuz alanlarını sürekli genişletmişlerdir. İlintili olarak modernize ve disipline olmuş orduları ile sahip oldukları ateşli silahlara da dayanarak dünyanın büyük imparatorluklarından biri olmuşlardır.