Hatay’da 24 Kasım 2015 günü, saat 09.45 sularında Türk Hava Sahası’nı ihlal eden SU-24M tipi Rus savaş uçağının düşürülmesi ile Suriye Krizi su yüzüne çıktı. Bilindiği üzere 22 Haziran 2012’de de RF-4E tipi Türk keşif uçağının Suriye tarafından düşürülmesi üzerine Türkiye angajman kurallarını değiştirerek, Suriye tarafından sınıra yaklaşan her askeri unsurun hedef sayılacağı ilân etti.
Arap Baharının bir uzantısı olarak 15 Mart 2011’te Baas Rejimi ve Esad’a karşı Suriye’de isyan başlamış; bu isyanda yüzbinlerce insan ölmüş, milyonlarcası yaralanmış ve milyonlarcası da mülteci durumuna düşmüştür. Türkiye’de iki buçuk milyon sığınmacı olduğu tahmin edilmektedir. Suriye’de yaşanan insanlık dramı karşısında sınırlarını kapatan Avrupa, bunu pazarlık kozu yapabilmektedir. Rusya’nın ise yaptığı askeri anlaşmalara dayanarak Suriye’de konuşlanması ve IŞID bahanesi ile halkı, bilhassa Türkmenleri vurması Türk kamuoyunda kaygı yaratmaktadır.
Suriye’de Sünnî çoğunluğa karşın % 12 oranında Şiî bulunmaktadır. Baas Rejimi Şiîlerin elinde olup, Esad Ailesi de Nusayri’dir. Ülke 1963’ten beri sıkıyönetim yasaları ile yönetilmekte ve Hafız Esad da 1971’de iktidarı ele geçirmiştir. 2000’de öldüğünde yerine oğlu Beşar Esad geçmiştir.
Peki, Rusya için Suriye neden önemli? Bu sorunun cevabını uluslararası ilişkiler çerçevesinde ele almak gerekmektedir. 1991’de SSCB’nin dağılması ile iki kutuplu dünya düzeni de yıkılmıştır. Yeni kompleks düzende Rusya, SSCB’nin dağılmasının şaşkınlığı içinde bir süre bocalamıştır. 2000’de V. Putin’in devlet başkanı olması ile Rusya’nın dış politikası da belirginleşmiştir. Yayılmacı bir politika izleyerek, uluslararası ilişkilerde etkin bir güç olma yarışına girmiştir. 2008’deki Gürcistan müdahalesi, 2014’teki Kırım ilhakı ve 2015’teki Suriye konuşlanması bunu göstermektedir. Zaten Rusya’nın Bağımsız Devletler Topluluğu vasıtası ile SSCB topraklarında nüfuzu devam etmektedir.
Rusya ile Suriye arasındaki ilişkiler ise 1946’ya kadar gitmektedir. Rusya Federasyonu için Suriye herhangi bir ülke olmayıp, onu yörüngesine oturtmuştur. Onun için uluslararası ilişkileri doğru okumak önemlidir. O halde;
1-Siyasî çıkar ve silah ticareti: Özellikle 1954’te Suriye, SSCB’nin uydusu haline gelmiştir. Askeri, ekonomik ve kalkınma anlaşmaları ile Sovyet Rusya, Suriye’ye yerleşmiştir. 1980’li yıllarda gerileyen siyasi ilişkiler 1994’ten sonra yeniden canlanmıştır. 2005’te Rusya, Suriye’nin 13,5 milyar dolar borcunu silmiş, bunun karşılığında Tartus Limanı’nda önemli avantajlar elde etmiştir.
Rus silah sanayisi için Suriye büyük bir pazardır. Suriye ordusunun silahlarının % 70’inden fazlası Rus malıdır.
2-Tartus Limanı ve askerî anlaşmalar: Rusya’nın kendi toprakları dışında iki önemli deniz üssü bulunmaktadır. Birisi Sivastopol Limanı (ki, Kırım ilhak edildi), diğeri ise Tartus Limanı’dır. Tartus Limanı Rusya’nın Akdeniz, Aden ve Hint Okyanusu’nda görev yapan donanmasının üssüdür. Dolayısıyla bölgenin kontrolü için Tartus Limanı büyük önem ihtiva etmektedir. Askeri anlaşmalarla Rus Ordusu ve füzeleri Suriye’de konuşlanmıştır.
3-Radikal İslam tehdidi ve Kafkasya’nın güvenliği: Aşırı Sünni grupların Kafkasya’da etkili olma olasılığı Rusya’yı rahatsız etmektedir. Dolayısıyla Rusya, Sünnî gruplara karşı Şiî ülkelerle işbirliği yapmaktadır.
4-Enerji yollarının ve Doğu Akdeniz’in kontrolü: Körfez’deki enerji kaynaklarının Doğu Akdeniz üzerinden pazarlanmasında etkili olmak istemektedir. Öyle ki, Rusya ulusal güvenliğini Akdeniz’den başlatmaktadır.
5-Başat güç olma ideali: 20. yüzyılın başat gücü olan Rusya, 1990’larda kaybettiği prestijini yeniden tesis etmek ve etki alanını genişleterek uluslararası politikada belirleyici olmak istemektedir.
Tarihsel olarak Rusya’nın Türkiye üzerindeki emelleri de dikkate alındığında Ermenistan ve Suriye’deki Rus askeri varlığı; Kırım’ın ilhakı ve İran’la işbirliği rahatsızlık yaratmaktadır. Özellikle, Suriye ve Doğu Akdeniz’de artan Rus askeri varlığı doğrudan Türk egemenlik sahasına baskı yapmaktadır. Öte yandan Rusya’nın Türk dünyası üzerindeki nüfuzu da dikkate alındığında siyasî tarih ve uluslararası ilişkiler çerçevesinde Türk ve Rus ulusal çıkarları ortak bir zeminde buluşabilir mi? Türkiye’nin ulusal çıkarları neyi gerektirmekte ve Türkiye nasıl bir dış politika izlemelidir? Ruslar ile ilgili yazı dizisinin son bölümünde bu soruların cevabını okuyucuya bırakıyorum. İyi dileklerimle…