Vergi, kamu hizmetlerinin karşılanması amacıyla yasa yoluyla, kamu gücüne dayalı ve karşılıksız olmak üzere gerçek ve tüzel kişilerden alınan ayın ve paralardır. Dolayısıyla vergi devletin varlığından doğan bir haktır. Vatandaş devlete vergi ödemekle, devlet de vergide adaleti sağlamakla mükelleftir.
Sabit gelirliler denildiğinde akla ilk memurlar ve işçiler gelir. Memurun kazancına maaş ya da aylık, işçinin kazancına da ücret denir. Vergi hukuku açısından aralarında bir ayrım bulunmamaktadır.
Anayasa’da ücret emeğin bir karşılığı olduğu ve İş Kanunu’nda iş karşılığında kişiye para ile ödenen tutar; Devlet Memurları Kanunu’nda memura hizmetinin karşılığı ay itibariyle ödenen para; Gelir Vergisi Kanunu’nda işverene tabi ve belirli bir işyerine bağlı olarak çalışanlara hizmet karşılığı verilen para şeklinde tanımlanmalar getirilmştir.
Kanuna göre aksine bir hüküm bulunmadıkça gelir vergisi mükellefin veya sorumlunun beyanı üzerinden tarh olunur. Buna göre beyan “esas”, “tevkifat” ise istisnadır. O halde istisna kabul edilen tevkifat, sabit gelirlinin brüt kazancından şahsi ve ailevi masrafların düşülmesinden sonra asgari geçim indiriminin yapılarak kalan safi tutardan kesilmesi işlemidir.
Asgari geçim indirimi, 1985 yılından beri uygulanmakta olan vergi iadesinin yerine 2008 yılında getirilmiştir.
Sabit ücretlinin vergilendirilmesinde temelde iki sorun göze çarpmaktadır:
1-Tevkifat: Verginin kaynakta kesilmesinin birçok yararları olmasına karşın harcamaların gerçekçi olarak değerlendirilmesi noktasında sakıncaları da bulunmaktadır. Ödeme gücü kriteri olarak vergilendirmede giderler gelirden düşülerek safi tutar elde edilir. Oysa maaş ve ücretlerde safilik özelliğinin tam işlemediği görülmektedir. Örneğin; ulaştırma, giyim, yemek, beşeri yatırıma yönelik giderler indirim kapsamına alınmamaktadır. Bu da sabit gelirlinin vergi yükünü artırmaktadır.
Türkiye’de vergi gelirleri içinde gelir üzerinden alınan vergi oranı % 30 iken, bunun % 60’a yakın kısmının sabit gelirlilerin üzerinde olduğu görülmektedir. Görüldüğü gibi vergi yükünün önemli bir kısmı memurların ve işçilerin omuzlarındadır. Sanıldığının aksine memur maaşlarının vatandaşın cebinden çıkmadığı; bilakis memur, emeğinin karşılığını almakta ve vergi yükünün de önemli bir kısmını üstlenmektedir.
2-Vergi Dilimleri: 2015 takvim yılı esas alındığında gelirin 12.000 TL’sine kadar % 15’i; artan kısmının da % 20’si üzerinden vergilendirildiği görülmektedir. Bu durumda zaten sabit gelirli olan memur ve işçi kazançlarından yılın bir döneminden sonra ek kesintiler yapılmaktadır.
Diğer eleştiriler konular arasında da asgari ücretliden vergi alınması ile yüksek ve düşük maaşlı memurlar arasındaki vergi miktarındaki tutarsızlıklardır.
Yukarıda bahsedildiği üzere harcamaların tam yansıtılmadan tevkifat yapılması ve yıl içinde ikinci vergi dilimine girilmesi zaten geçim sıkıntısı çeken sabit gelirliyi zor duruma sokmaktadır! Sosyal adalet ve refah açısından sabit gelirlinin vergi yükü ile ilgili çalışmalar yapılması elzemdir. Bu bağlamda asgari ücretliler için daha düşük oranlı bir vergi sisteminin benimsenmesi; diğer sabit gelirliler için de daha makul, tek dilimli ve harcamaları dikkate alan bir vergi sistemine geçilmesi gerektiği kanaatindeyim.
* * *
Öğretmenler gününü kutlar; ülkemizin geleceğinin emanetçilerine faydalı olmaları dileğimle…