Eski dilde beynelmilel veya milletlerarası münasebetler, İngilizce’de international relations olarak geçen Uluslararası İlişkiler kavramı daha çok diplomasi ile ilişkilendirilir. İlk siyasi örgütlenmenin başladığı döneme kadar götürmek mümkünse de Uluslararası İlişkiler, M.Ö. 1296’da imzalanan Kadeş Anlaşması ile başlatılır. Modern manada ise 1648’de imzalanan Vestfalya Anlaşması esas alınır. Uluslararası İlişkiler kürsüsü ilk defa 1919’da David Davies tarafından Wales Üniversitesi’nde kurulmuştur. Türkiye’de ise 1958 yılında İstanbul ve Ankara üniversitelerinde kurulmuştur.
Bir disiplin olarak Uluslararası İlişkiler, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra dünyaya barış verme arayışındaki idealist düşünceler ışığında oluşmuş ve İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra da bağımsız bir bilim olmuştur. Uluslararası İlişkiler bir disiplin olarak siyasi tarih, uluslararası hukuk, uluslararası politika dallarından mürekkeptir.
Uluslararası İlişkiler başta devletler olmak üzere uluslararası sistem içerisinde yer alan topluluklar arasındaki siyasî, hukukî ve iktisadî ilişkileri inceleyen ve analiz eden bir siyaset bilimi dalıdır. Uluslararası sistemin güç mücadelelerini tarihsel süreklilik içinde değişen egemen ideoloji, siyasî ve iktisadî dengeler içinde değerlendirilir. Devletler arasında barışa veya savaşa yönelik politik, ekonomik ve sosyal olaylar, uluslararası örgütlerin oynadığı rol, ulusüstü güçlerin etkileri ve sınırları aşan mücadeleleri bir bütün olarak ele alınır. Kısacası uluslararası politika, uluslararası ekonomik ilişkiler, uluslararası hukuk ve uluslararası güvenlik ilişkileri analiz edilir.
Entelektüel bir bilim olan Uluslararası İlişkiler başta siyaset, tarih ve hukuk olmak üzere iktisat, sosyoloji, felsefe, coğrafya, psikoloji ve antropoloji ile devamlı bir ilişki ve etkileşim içindedir. Uğraş alanı geniş olup, küreselleşme ve küreselleşmenin devlete ve topluma olan etkileri; sürdürebilir kalkınma, nükleer yayılma, terörizm, organize suçlar, milliyetçilik, köktencilik, radikalizm, insan hakları, çevre sorunları, güvenlik, çok uluslu şirketler, uluslararası örgütler, uluslararası kamuoyu, açlık ve su kaynakları, enerj kaynakları ve stratejiler gibi olayları ve olguları incelemekte ve irdelemektedir.
Başından beri en çok tercih edilen sosyal bir disiplin olarak Uluslararası İlişkiler, son yıllarda popülitesini yitirmiştir. Bunun sebebi olarak öncelikle yabancı dil sorununu gösterebiliriz. Gerçekten de mezunların en büyük sorunu budur. İkinci sorun, her üniversitede bu bölümün açılmasıdır. Gerçekten her üniversitede her bölüm olmalı mı? Üçüncüsü okutulan derslerin uzmanlaşma sağlatamamasıdır. Dördüncüsü de unvan belirsizliği olup, ortaya çıkan kimlik sorunudur. Son olarak çalışma hayatındaki iş tanımının olmamasıdır. Tüm bunlar değerlendirildiğinde bir mezundan ne beklenmekte, onu cevaplayalım: Her şeyden önce çok iyi derecede yabancı dil, dünya siyasalını ve iktisadını yorumlama yeteneği, derin tarih bilgisi ve kamu hukukuna hakim olmak. O zaman Uluslararası İlişkiler mezunu iyi bir tercüman, iyi bir politika ve ekonomi yorumcusu, iyi bir tarihçi ve iyi bir hukukçu(olmalı)dur.
Aslında benzer sorunlar Uluslararası İlişkiler disiplininin müadili olan Kamu Yönetimi ve Siyaset Bilimi bölümleri için de geçerlidir. Dolayısıyla daha önce de belirttiğim üzere mezkûr programlar Siyaset (Yönetim) Bilimi ve Uluslararası İlişkiler adı altında birleştirilmelidir. Sonra da öğrencilerin “siyasalcı” unvanı ile mezun olmaları sağlanmalıdır. Hazırlık hariç, eğitim 10 ya da 12 dönemden oluşmalı ve dersler daha çok hukuk, politika ve siyasi tarih ağırlıklı okutulmalıdır. Son iki ya da üç dönemde öğrenci uygulamalı olarak uzmanlık derslerine yönlendirilmelidir. Bu şekilde geleceğin diplomatları ve bürokratları ya da danışmanları veya yöneticileri yetiştirilmelidir. Diğer taraftan alanları ile ilgili olmak üzere öğretmen, hakim ve avukat olma yolları da açılmalıdır. Bu defa mülkiye geleneği içinde aydınlık Türkiye için aydın gençler yetiştirilmesinin önündeki engeller de kalkmış olacaktır.