Birinci Dünya Savaşı’nda Kut’ta durdurulan İngiliz Ordusu, 1916’da Araplarla anlaşarak, Türk savunmasını yardı. 11 Mart 1917’de de Bağdat işgal edildi. 30 Ekim 1918’de imzalan Mondros Mütarekesi ile savaş durdu. Buna rağmen İstabul Hükümeti’nin üzerinde baskı yapan İngilizler’in direktifiyle 6. Ordu, 10 Kasım 1918’de Zaho’ya çekildi. Akabinde savunmasız kalan Musul, 15 Kasım 1918’de İngilizlerce işgal edildi.
Musul’un işgaliyle yoğun bir propagandaya başlayan İngiltere, Musul’un Irak’ın bir parçası olduğunu ilân etti. Musul’un demografik yapısını dünya kamuoyuna çarpıtarak verdi. Ayrıca Almanlara ait % 25 petrol hissesini de Fransızlara devretti. İngilizlerle işbirliği yapan Mekke Şerifi Hüseyin’in oğlu Faysal, 1920’de Bağdat’ta, Irak kralı ilân edildi.
1921 yılında TBMM tarafından Binbaşı Şevki Bey, Musul’a askeri destek sağlamak amacıyla Süleymaniye Bölge Kumandanlığı’na tayin edildi. 1922 yılında Musul Harekâtı için Antep Milis Kuvvetleri Kumandanı Yarbay Şefik Özdemir Bey, El-Cezire Komutanlığı’na atandı. Mahiyeti, Türklerden ziyade Cezayir ve Tunus kökenli askerlerden oluşturuldu.
Bölgeye intikal eden Özdemir Bey, yöredeki aşiretlerin bir kısmını yanına çekmeyi başardı. Bunların içinde Sürücü, Barzan, Zibarli ve Balikli aşiretleri de vardı. İngilizlerle yapılan mücadelede başarı sağlayan Özdemir Bey, ele geçirdiği yerlerde idari yapılanmaya da başladı. Ancak bu esnada Lozan Görüşmeleri de başlamıştı.
Türklerin vatan toprağı olarak gördüğü Musul, İngilizler için bir petrol yatağıydı! Türk tarafı Musul’un Anadolu’nun bir parçası olduğunu; işgâlin anlaşmaya aykırılık teşkil ettiğini; nüfusun Türklerden ve Kürtlerden oluştuğunu, Kürtlerin de akraba bir topluluk olduğunu ileri sürdü. İngiltere ise Musul’un Irak’a ait olduğunu; nüfusun Kürtlerden, Araplardan, Hristiyan ve Yahudiler’den oluştuğunu; Türklerin gayrimüslimlere zulüm yaptığını ileri sürdü. Diğer taraftan Türk Hükümeti’nin Musul’a tam hakim olma istediği, İngilizler tarafından diğer sömürgeciler üzerinde Türkiye’nin petrol paylaşımına karşı olduğu yönünde algı oluşturarak, Türkiye’yi uluslararası areneda desteksiz kalmasına yol açtı.
Sevkiyat sıkıntısından dolayı Özdemir Bey’in elindeki Revandiz, 22 Nisan 1923’te İngilizlerin eline geçti. Barzan ve Balik aşiretlerinin de İngilizlerin safına geçmesiyle bölgede tutunamayan Özdemir Bey, İran’a çekildi. Böylece Musul Harakâtı da son buldu.
Lozan Anlaşması’nda çözüme kavuşmayan Musul Meselesi’nin barışçıl yollardan ve karşılıklı müzakerelerle çözümlenmesi için (9 ay) sonraya bırakıldı.
Haliç Konferası’nda Türkiye, Musul’un tahliyesini talep etti. Bunun üzerine İngiltere’de Hakkari üzerinde hak iddiasında bulundu. 5 Haziran 1924’te konferans dağıldı ve Lozan Anlaşması’nın 3/2 maddesine göre mesele Milletler Cemiyeti’ne havale edildi.
Türkiye, Milletler Cemiyeti’nde Musul’da halk oylaması yapılmasını talep ettiyse de, İngiltere halkın cehaletini ileri sürerek buna itiraz etti. Sınırda çatışmaların başlaması üzerine Milletler Cemiyeti olaya müdahale ederek, Brüksel Hattı denilen geçici sınır çizildi.
Tahkikat Komisyonu Eylül/ 1925’teki Raporu’nda Musul halkının bağımsızlık istediğini, ancak Musul’un Irak’ın bir parçası olduğunu ve 25 yıl süreyle İngiliz Mandası’nda kalmasını; sınır olarak da Brüksel Hattı’nın kabul edilmesini önerdi. Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin bağlayıcı karar veremeyeceğini ileri sürerek, kararı protesto etti.
Şubat/1925’te Şeyh Sait İsyanı’nın çıkmasıyla Musul’a yapılması düzenlenen harekât da gerçekleşemedi. Bunun üzerine Türkiye, Milletler Cemiyeti’nin kararını kabul ederek, İngiltere ile Ankara Anlaşması’nı imzaladı (ancak bu diplomatik hata yerine yerine çözümsüzlüğün devamı sağlanmalıydı). Anlaşmaya göre; Türkiye lehine küçük sınır değişiklikleri yapılması kaydıyla Brüksel Hattı sınır olarak benimsendi ve Türkiye’nin Musul üzerindeki hakkına karşılık 25 yıl süreyle petrol gelirlerinin % 10’u ya da toplamda 500.000,00 sterlin pay verilmesi kararlaştırıldı. Böylece sömürgeci İngilizler ve yardakçılarının zoruyla 05.06.1926 tarihinde Vatantoprağı, Anavatan’dan koparıldı.