Etnik veya dini gruplarca pay-paçak olma endişesi yaşayan Musul, Misak-ı Milli sınırları içinde kalan, ancak 15 Kasım 1918’de İngilizlerce işgal edilen bir vatan toprağıdır.
30 Ekim 1918 tarihli Mondros Mütarekesi imzalandığında 6. Ordu da Musul’da konuşlanmıştı. Görüldüğü gibi Musul, ateşkes esnasında Türkiye’nin resmî ve fiilî hakimiyetindeydi. Dolayısyla Anadolu’nun herhangi bir yeri gibi, Musul’un işgali de Misak-ı Milli gereçeğini değiştiremez.
Dicle Nehri’nin kıyısında bulunan Musul, kadim bir kent olup, Ninova adıyla Asur Devleti’ne başkentlik yaptı. Yunus Peygamber de Ninova halkından olup, bu bölgede yaşamıştır. Bunun dışında Danyal ve Cercis (Yorgi) adlı peygamber veya veliler de burada yaşamıştır. Asurlar’ın yıkılmasından sonra Babil Devleti’nin eline geçen kente kısa bir süre sonra Persler hakim oldu. Büyük İskender’in Persleri yıkmasından sonra da Makedonya sınırları içinde kalan Musul, daha sonra Sasani İmparatorluğu’nun eline geçmiştir.
Hristiyanlığın ortaya çıkmasından sonra Musul, önemli bir merkez haline geldi. Ancak Halife (Hz) Ömer döneminde Arap İslam İmparatorluğu’nun eline geçen kent, Emeviler ve Abbasiler döneminde de önemini korudu.
1092 yılında Büyük Selçuklu İmparatorluğu tarafından ele geçirilen kent atabeylerin yurdu oldu. Özellikle Zengi Atabeyliği döneminde en parlak dönemini yaşayan Musul, 1261 yılında, Moğol İstilası sonucu yıkıldı.
Timurlular, Akkoyunlular ve Safeviler arasında el değiştiren kent, nihayet 23 Ağustos 1514 yılında Yavuz Sultan Selim Han tarafından zapdedilerek, anavatana dahil edildi.
5 Haziran 1926 tarihli Ankara Anlaşması ile İngiliz mandasındaki Irak’a terkedilen Musul, bugün 1990’daki Körfez Savaşı ve 2003’teki Irak Savaşı sonrasında Irak Fedaral Devleti ile Irak Kürt Bölgesel Yönetimi arasında belirsiz bir statüde kalmıştır.
10 Haziran 2014’te IŞID militanları tarafından işgal edilen Musul’u kurtarmak için ABD öncülüğündeki koaliasyon güçlerinin desteğinde Irak Ordusu ve Peşmerge Güçleri’nin operasyonu 17 Ekim 2016’da başladı. Başika Kampı’nda bulunan Türk Birlikleri ise operasyona katılmak için hazır beklemektedir.
Musul’a ilk defa Türk yerleşimleri Abbasiler döneminde başladı. Selçuklu döneminde bir Türk yurdu olan Musul, doğrudan merkeze bağlandı. Bu dönemden sonra Musul sırasıyla Erbil Atabeyliği, Artuklu Beyliği, Karakoyunlu Devleti ve Sasani İmparatoluğu’nun eline geçti. 1514’teki Çaldıran Savaşı ile Türkiye’nin bir toprağı olan Musul’da önce beylerbeylik (eyalet) kuruldu. Sonra bir süre Bağdat Eyaleti’ne bağlanan Musul, 1864 ve 1878’de müstakil yapısına kavuşarak, Kerkük ve Süleymaniye sancaklarını içine alan bir vilayete dönüştürüldü. Osmanlı döneminde Musul bölgesi, Kuzey ya da Yukarı el-Cezire olarak anılmıştır.
1849’daki Mehmet Hurşit Paşa’nın raporunda bölge ahalisinin Türkçe konuştukları belirtilmiştir. 1920’deki Fethi Okyar’a ait Rapor’da ise toplam nüfusun 503.000 olduğu; bunun 146,960 Türk, 263.380 Kürt, 43.210 Arap ve 31.000 Gayrimüslim olduğu belirtilmiştir. Buna karşılık İngilizler ise toplam nüfusun 785.468 olduğunu; bunun 65.795 Türk, 452.270 Kürt, 185.763 Arap, 62.225 Hristiyan ve 16.865 Yahudi olduğunu ileri sürmüştür
II. Abdulhamit döneminde Musul Vilayeti’nin petrol rezervleri yapılmış ve 1890-98 tarihinde Musul ve Bağdat petrolleri Hazine-i Hassa’ya bağlanmıştır. Ancak 1908’deki kanun değişikliğiyle petroller Maliye Nezareti’ne devredildi.
Musul, Birinci Dünya Savaşı’ndan önce petrol kaynaklarından dolayı İngiltere, Fransa ve Almanya’nın bir rekabet bölgesi haline geldi. Berlin- Bağdat Demiryolu Projesi ile % 50 İngiliz ortaklığı bulunan ve Kalust S. Gülbenkyan tarafından 1912’de kurulan Türk Petrol Şirketi (1929’dan sonra Irak Petrol Şirketi adını aldı) bunun en bariz kanıtıdır. Dolayısıyla Birinci Dünya Savaşı’nın temel nedenlerinden birisi hiç kuşkusuz Musul Petrolleri’dir.