Haziran, 2008 yılında “vicdan” üzerine kaleme aldığım ve son olarak düzeltmelerini yaptığım, ancak şimdilerde birey ve toplum olarak eksikliğini çokça hissettiğimiz konuya istinaden denememi okuyucularımla paylaşmak istedim:
“Ailede, okulda, işte, çevrede ve toplumda herkesin bir şekilde elini başının arasına alıp, düşündüğü olmuştur. Neden ben ya da neden böyle diye? Haksızlık yapıldığı hissine kapılan herkeste bir üzüntü, kırılma ve kaygı hâli yaşanır. İşte böyle zamanlarda ‘vicdan’ akla gelir.
Vicdan nedir sorusuna açık ve net bir yanıt vermek zor! Buna rağmen neredeyse vicdan olgusu yadsınamaz. Türk Dil Kurumu Sözlüğü’nde, vicdan; kişiyi kendi davranışları hakkında bir yargıda bulunmaya iten, kişinin kendi ahlak değerleri üzerine dolaysız ve kendiliğinden yargılama yapmasını sağlayan güç, olarak tanımlanır. O zaman vicdan bir gözetim ve denetim mekanizması olduğu kadar bir yargı mekanizmasıdır da! Onun için adaletin tecelli ettiği ve hakkın manen tanındığı bir mahkemedir de! Öte yandan sevgi ve hoş görünün, ar ve namusun, merhamet ve insanlığın da içinde can bulduğu ya da hapsolduğu olduğu bir mekandır da.
Vicdanın kişilik özelliklerinden bağımsız olup, olmadığı, bedenin içinde bulunup, bulunmadığı; tanrısal bir yönünün olup, olmadığı; nefsanî ya da ruhani olup, olmadığı hep merak konusudur?
Yukarıdaki soruların cevabıyla ilgili kesin bir kanaatin oluştuğu söylenemez, ancak vicdan olgusunun doğrudan insan olma vasfıyla ilgili olduğu kesindir. Aksi takdir de ‘iyilik’ olgusunun ne önemi kalırdı?
İnanıyorum ki, her insanda vicdan vardır. Ancak vicdanın derinliğinde kişinin kişilik özelliklerinin yanında aldığı eğitim, ait olduğu kültür, yaşadığı zaman, kişisel deneyim, taşıdığı statü ve rolün etkili olduğunu düşünüyorum.
Türkçemizde köklü bir şekilde yer edinen vicdan üzerine çok sayıda deyim bulunmaktadır. ‘Vicdansız, kara vicdanlı, vicdanı sızlamak, vicdanı elvermek, vicdan işi, vicdanı kaldırmak, elini vicdanına koymak, vicdan azabı, vicdan muhasebesi, vicdan muhakemesi, vicdanı kararmak’ bunlardan sadece birkaçı.
Vidanla iyilik duygusu ve adalet olgusu arasında da çok yakın bir ilişki vardır. Öyle ki, bu ilişki, her halde insan olmanın özüne dokunmaktadır. Onun için başta devlet adamları, yöneticiler, yargıçlar, denetçiler ve diğer yetkili herkesin yasalar ve kurallar çerçevesinde vicdanî olarak yürütmek, yönetmek, karar vermek, kanaatte bulunmak ve görevini yapması esastır. Aksi takdirde ortaya yandaşçılık, kayırmacılık, adaletsizlik, haksızlık ve liyakatsizlik çıkacaktır. Kısacası, vicdansızlık! Vicdan terazisinin şaştığı bir yerde iyilikten, dürüstlükten ve doğruluktan bahsetmenin de anlamı kalmayacaktır.
‘Dediğim dedik, çaldığım düdük’ mantığının yolu vicdanı kararmış gönüllere çıkar. O da karanlık yollara, yani belli, belirsiz yollara gider. En kötüsü de karanlık yollar değil mi? Geleceğimizi karanlık yollarda değil, aydınlık yollarda aramalıyız. Çünkü karanlıkta görmez, tanımaz ve bilemeyiz. Halbuki aydınlıkta görür, bilir ve tanırız.
“Fikri hür, irfanı hür, vicdanı hür” nesiller yetiştirmek umuduyla, günaydın Türkiye!
* * *
10.12.2016 günü İstanbul Beşiktaş’ta gerçekleştirilen terör faaliyeti başta olmak üzere; ülkemizi bölmek için hain bir plan ve faaliyet içinde bulunan, vatanın bağrına saplanıp, kalan; kalıp da kan akıtan, can yakan ve ocak yıkan terörizmi lanetliyor; ateş düştüğü yeri yaksa da, başta kederli aileler olmak üzere milletimize başsağlığı; şehitlerimize de Allah’tan rahmet diliyorum.