Kırım ile ilgili yazı dizinin son bölümünü Kırım Soykırımı’na ayırdım. Bin yıllık Türk yurdundan Tatar adını silmek ve Türk soyunu kurutmak adına yersiz bahanelerle yapılan soysuz ve vahşi eyleme Kırım Soykırımı denir.
Kırım’ın makus talihi 1783’teki Rus işgaliyle başlamıştır. Bugün Rus işgali altında inleyen öksüz vatan toprağının adı bütün dillerde Türk damgasını taşırcasına Kırım’dır. Ne var ki, yüzyıllardır öz vatan toprağı olan Kırım’da bugün nüfusun, ancak % 13’ü Türk’tür. İşte, Kırım Soykırımı’nın utanç belgesi!
Altınordu Hakanlığı’nın bir parçası iken 1441’de kurulan Kırım Devleti (Hanlığı), 1783’te Rus işgaliyle yıkılmıştır. Nüfus yoğunluğuna göre Kıpçak, Kuman, Hazar ve Oğuzlar’ın yurdu olan Kırım’da bugün Türkler küçük bir azınlık konumundadır.
Roma’nın varisi olmak gibi “gülünç” bir iddiayla (İlber hocaya göre son Roma, Osmanlı İmparatorluğu’dur ve Roma’nın varisi de Türkiye’dir) Türk topraklarına saldıran Rusya’nın birinci hedefi İstanbul olup, 1774 yılında da aynı gayeyle Kırım’ı Türkiye’den koparmıştır. Halil hocaya göre Kırım, Rusya için Anadolu’yu, boğazları, İstanbul’u tehdit etme noktasında bir atlama eşiğidir.
Yoğun bir baskı neticesi Ruslaştırma ile karşı karşıya kalan Kırım Türkleri, 1771’den beri Türkiye’ye doğru sürülmeye başlanmıştır. 1771 ilâ 1922 yılları arasında Kırım’dan Türkiye’ye 1.800.000 ilâ 2.000.000 arasında Kırım Türkü gelmiştir. Göçenlerin önemli bir kısmı salgından ve açlıktan kırılmıştır.
Amansız baskılar ve yıldırmalar sonucu Türk halkının topraklarına ve mallarına el konulmuştur. Katliamdan kurtulmak isteyen halk ise “Ak Topraklar” diye nitelendirilen Türkiye’ye doğru zorunlu göç etmiştir. İlk kitlesel göç 1792 yılında gerçekleşmiştir. Bunu 1802-03, 1812-13, 1830-32, 1856-60, 1874-78, 1890-92 ve 1902-22 yıllarındaki kitlesel göçler izlemiştir. En büyük göç 1859-65 yılları arasında 300.000 Kırım Türkü’nün Türkiye’ye göç etmesiyle yaşanmıştır. Böylece Kırım’daki Türkler ilk defa çoğunluğu kaybetmiştir.
1921-22 yıllarında Rusya’daki açlıktan kaçan on bin civarında Kırım Türkü Türkiye’ye sığınmıştır. 1930 yılında da Osmanlı İmparatorluğu pasaportunu taşıyan beş binden fazla Tatar, J. Stalin’in emriyle sınır dışı edilmiştir. Son olarak 1944’te Doğu Avrupa’daki mülteci kamplarında kalan binlerce Kırım Türkü, Sovyetlere teslim edilmekten kurtularak, Türkiye’ye sığınabilmiştir.
1783’ten sonra mütemadiyen uygulanan Kırım Soykırımı’nda son darbe 18 Mayıs 1944 tarihinde J. Stalin’in emriyle indirilmiştir. Almanlarla işbirliği yaptığı gerekçesiyle Kırım’da kalan son Türkler, gayri insanî şartlar altında vagonlara bindirilerek Urallar’ın ötesine sürülmüştür. Nüfusun yarısı da sürgünde kırılmıştır. Yüzyıllardır öz yurtlarında türlü baskı ve zulme karşı direnen Kırım Türkleri, ne yazık ki, Rus uşağı J. Stalin tarafından soykırıma tabi tutulmuştur. Bu soykırımla Kırım’da Türk diye bir halk da kalmamıştır.
Kırım, 1954’te Ukrayna kökenli SSCB başkanı N. Kruşçev’in emriyle Ukrayna’ya bağlanmıştır. 1967’de de SSCB tarafından Kırım Türkleri’ne itibarları iade edilmişse de yurda dönüşleri, ancak 1988’den sonra gerçekleşebilmiştir.
İnsan kasabı olarak nitelendirilen J. Stalin, Gürcü kökenli olmasına rağmen Ruslara uşaklık ederek, Kırım Türkleri ile birlikte Kafkasya Türkleri ve diğer Müslüman halka soykırım uygulamaktan çekinmemiştir. Ancak J. Stalin’in memleketi Gürcistan, uşaklık ettiği Ruslar tarafından 2008 yılında işgal edilerek, üç parçaya ayrılmıştır.
Kırım Soykırımı’nı elem ve kederle anıyor; soykırımın müsebbiplerini de en başından, en sonuna kadar lanetliyorum! Bu vesileyle mazlum halkların en önde geleni aziz milletimin önünde saygıyla eğiliyor ve geçmiş acıların bir daha yaşanmamasını Kadir Mevla’dan niyaz ediyorum.