Kara Çarşamba olarak da anılan Şubat 2001 Krizi, 19 Şubat 2001 tarihinde Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet SEZER’in anayasa kitapçığını Başbakan Bülent ECEVET’in önüne fırlatılmasıyla patlamıştır. Türkiye’nin ilk kapitalist krizi olarak değerlendirilen 2001 Krizi’yle iktisadi dönüşümle birlikte siyasi dönüşüm de yaşanmıştır Türkiye’de!
2001 Krizi’nin arka planında kuşkusuz yüksek enflasyon, 1994 Cari Açık Krizi, 1998 Asya Finansal Krizi, 28 Şubat Siyasi Krizi, 1999 Körfez Depremi ve likidite sıkıntısı vardır.
Helsinki Zirvesi’nden çıkan kararların da etkisiyle cari açığı kapatmak ve enflasyonu düşürmek amacıyla IMF ile Stand-by Anlaşması imzalanmıştır. Bu doğrultuda 1999 yılı İstikrar Programı kapsamında emeklilik yaşı yükseltilmiş, bankacılıkta düzenleme yapılmış, tahkim kabul edilmiş, döviz kurunda nominal çapa benimsenmiş, yeni vergiler getirilmiştir.
Piyasadaki likidite sıkıntısına karşı faizler ve kurlar yükselmiştir. Cari açık artmış, birçok banka TMSF’ye devredilmiştir. Bir anda 6,2 milyar dolar yurttan çıkmıştır. Kamu bankalarının görev zararı 20 milyar doları bulmuştur.
Şubat 2001 Krizi’nden sonra ekonominin başına Dünya Bankası’nda üst düzey yönetici olan Kemal DERVİŞ getirilmiştir. Kemal DERVİŞ’in liderliğinde “Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı” ilan edilmiş ve 15 Mayıs 2001’de yeninden IMF ile masaya oturularak Aralık/1999’da başlayan İstikrar Programı, Mayıs/2008’e kadar uzatılmıştır. Bu doğrultuda yaşanan ekonomik ve finansal istikrarsızlığın makroekonomik etkilerini hafifletmek için yapısal politikalar; enflasyonu düşürmek için mali ve parasal politikalar; ücret uyumu ve sosyal güvenliği geliştirmek için sosyal diyalog politikaları geliştirilmiştir.
IMF ile Türkiye’nin ilişkisi 1947 yılında başlamış ve ilk stand-by anlaşması da 1961’de yapılmıştır. Türkiye, IMF ile toplamda 19 adet stand-by anlaşması yapmıştır. 14 Mayıs 2013’te Türkiye, borcunun son taksitini ödeyerek IMF’ye olan 52 yıllık borcundan kurtulmuştur.
Kara Çarşamba dışında Türkiye’nin ekonomik krizlerine göz atarsak, sırasıyla:
1929 Krizi: İhracattaki sıkıntı nedeniyle ödemeler dengesi bozulmuş ve devletçilik politikası benimsenmiştir.
1946 Krizi: Üretim ve tarımsal faaliyet gerilemiştir. Avrupa’ya tarım ürünü satılabilmesine rağmen devalüasyon yapılması eleştirilmiştir.
1958 Krizi: Dış ticaret açığının büyümesi, tarımsal üretimin düşmesi, dış borçların artması, dış yardımların kısılması, döviz sıkıntısı ve enflasyonun artması sonucunda kriz ortaya çıkmıştır. Bunun sonunda devalüasyon yapılmış, KİT ürünleri zamlanmış, para arzı azaltılmış ve kamu harcamaları da kısılmıştır.
1974 Krizi: Yaşanan petrol krizi, Kıbrıs Harekatı ve ambargo neticesinde Türkiye’nin ödemeler dengesi bozulmuştur.
1980 Krizi: Yaşanan ikinci petrol krizi, enflasyonla birlikte artan işsizlik sonunda ödemeler dengesi bozulmuştur. 24 Ocak Kararları ülkenin iktisat politikası değiştirimiştir. İthal ikame yerine ihraç ikame bir kalkınma stratejisi benimsenmiştir. Devalüasyon yapılmış, sabit kurdan dalgalı kura geçilmiştir.
1991 Krizi: Körfez Krizi olarak da bilinir. Irak’a müdahale edilmesi sonucunda Türkiye’den sermaye çıkışı yaşanmış ve ülkenin ödemeler dengesi bozulmuştur.
1994 Krizi: Kamu borçları ve harcamalarının Merkez Bankası aracılığıyla finanse edilmesi neticesinde hiper enflasyon etkisi yaşanmıştır.
2008 Krizi: ABD’deki mortgage ödemelerinde (konut değerinin düşmesi) yaşanan sıkıntı, küresel krize neden olmuştur. Mortgage sisteminin Türkiye’de gelişmemesi, krizin teğet geçmesine sağlamıştır. Buna rağmen cari açıkla birlikte işsizlik artmış, ihracat azalmış, milli gelir düşmüş ve yoksulluk artmıştır. Sosyal harcamalarla krizin etkisi hafifletilmeye çalışılmıştır.