Türkiye’de tüketiciyi doğrudan koruyan kuralların oluşması 20. yüzyılın son çeyreğinden sonra ortaya çıkmış olsa da, esasen geçmişe dönük bazı kurallardan bahsedebiliriz.
İslam’da “kul hakkı” kapsamında yerini bulun tüketici hakları içtimai ve ticari hayatta önemli bir referans olmuştur. Türkiye’de Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde “ahilik ve lonca” örgütleri içinde tüketiciyi korumaya yönelik örf ve yasakların olduğu bilinmektedir. Ancak konuyla ilgili ilk hukukî düzenlemenin II. Beyazıt Han tarafından 1502 ilâ 1507 yılları arasında çıkarılan ihtisap (belediye) kanunnameleriyle yapıldığı da görülmektedir. Bu kapsamda hayvan ve deri ürünleri, tarım ve tahıl ürünleri, orman ve ağaç ürünleri, sebze ve meyve ürünleri, zanaat ve dokuma ürünleri hakkında belli bir kalite ve fiyat standardı getirilmiştir.
Türkiye’nin ilk medeni kanunu olan Mecelle’nin 336 ncı maddesinde, kesin satışta malın her türlü kusurdan arınmış olması zorunlu tutulmuş ve 338 inci maddesinde de ayıplı mal, ehil ve erbabı arasında malın değerinin düşmesine neden olan kusur olarak tanımlanmıştır.
Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun’a kadar Türkiye’de tüketiciyi doğrudan koruyan toplu bir yasaya rastlanılmamaktadır. İsperçiyari ve Tıbbi Müstahzarları Kanunu, Umumi Hıfzısıhha Kanunu, Ticaret Tağsisin Meni ve İhracatın Murakebesi ve Korunması Hakkında Kanun, Ölçü ve Ayarlar Kanunu, Belediye Kanunu, Endüstriyel Mamulatın Maliyet ve Satış Fiyatlarının Kontrolü ve Tespiti Hakkında Kanun, Milli Koruma Kanunu, Sanayi Teşkilatı Kanunu, Esnaf ve Küçük Sanatkarlar Kanunu tüketiciyi koruma adına ancak yer yer düzenlemeler sağlamıştır.
1960 yılında Türk Standartları Enstitüsü kurulmasıyla ürünlerde belli bir standart ve kalite aranmıştır. Tüketicinin korunmasıyla ilgili ilk ciddi girişim ise 1970 yılında Tüketici Sorunları Şube Müdürlüğü’nün kurulmasıyla olmuştur.
1982 Anayasası’nın 172 nci maddesindeki tüketicinin korunması ilkesi tavsiye niteliği taşısa da ilk defa anayasal bir hak niteliği arz etmektedir.
1985 yılında Türkiye’nin BM Evrensel Tüketici Hakları Bildirgesi’ne taraf olmasıyla tüketicinin korunması yönündeki çalışmalar hız kazanmıştır. 1993 yılında Tüketicinin ve Rekabetin Korunması Genel Müdürlüğü’nün kurulmasıyla çalışmaların tek elden yürütülmesi sağlanmış ve nihayet 08.09.1995 günlü ve 4077 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkındaki Kanun ile tüketici haklarında bir dönüm noktası yaşanmıştır.
Bu kanunla tüketicinin sağlığını, güvenliğini ve ekonomik çıkarlarını korumayı, aydınlatıcı, eğitici ve tazmin edici; koruyucu girişimleri teşvik edici bir amaç güdülmüştür. Kanunda ayıplı mal ve hizmet, taksitli ve kampanyalı satışlar, kapıda satışlar, reklam ve ilanlar, tüketici kredisi, süreli yayınlar, garanti belgesi ve satış sonrası hizmet konuları düzenlenmiştir. Ayrıca bu kanunla tüketici mahkemesi, tüketici sorunları hakem heyeti, reklam kurulu ve tüketici konseyi gibi kurumlar da kurulmuştur.
2003 yılında mevcut kanundaki eksiklikleri gidermek ve AB’ye uyum sağlamak adına 4822 sayılı Kanun ile mal ve hizmet sunanlara yeni sorumluluklar ve tüketicilere de yeni haklar tanınmıştır. Ancak buna rağmen kanun zaman içinde yetersiz kalmıştır. Gerek 6102 sayılı Ticaret Kanunu’na ve 6098 sayılı Borçlar Kanunu’na uyum sağlamak; gerek AB ile eşgüdüm içinde olmak ve gerekse satış yöntemlerinin değişmesi yeni düzenlemeyi zorunlu kılmıştır. İşte bu nedenler doğrultusunda 07.11.2013 günlü ve 6502 sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun kabul edilmiş ve 28.05.2014 günü de yürürlük kazanmıştır.