Bilindiği gibi elektrik hayatımızın tam merkezinde yer almaktadır. Tüketici haklarıyla ilgili yazı dizimizi bu hafta elektrik abonelerine ayırdık ve elektrik faturalarındaki bu haksızlığı zikretmeden geçmek olmazdı.
Elektrik sözcüğü Eski Yunanca’da kehribar anlamına gelen elektron sözcüğünden türemiştir. 1800’de A. Volta’nın elektrik pilini icat etmesiyle elektrik biliminde hızlı bir dönüşüm yaşanmıştır.
Tarihsel manada Türkiye’de elektrik üretiminin ve dağıtımının tek elden yürütülmesi amacıyla iktisadi devlet teşekkülü olarak 1970’te Türkiye Elektrik Kurumu (TEK) kurulmuştur. TEK, 1993’te Türkiye Elektrik Üretim İletim AŞ (TEAŞ) ve Türkiye Elektrik Dağıtım AŞ (TEDAŞ) şeklinde yapılandırılmıştır. 2001 yılında TEAŞ yeniden yapılandırılarak TEİAŞ, EÜAŞ ve TETAŞ’a dönüştürülmüştür. Aynı yıl Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu (EPDK) da kurulmuştur. Diğer taraftan TEDAŞ ise ülke genelinde 21 bölgede kurumsallaşmış ve şirketleşmiştir. Özelleştirme kapsamında TEDAŞ’a bağlı Başkent EDAŞ 2008 yılında özelleştirilerek, ilk özelleştirilen tesis olmuştur. Son özelleştirme ise 2011 yılında yapılarak, elektrik dağıtımında özelleştirme tamamlanmıştır.
Elektrik üretim ve dağıtım işinin iktisadi yönü kadar, kamusal yönünün de olduğu ve kamusal yönünün tartışmasız en önemli unsur olduğu kuşkusuzdur. Dolayısıyla elektrik dağıtım işinde inisiyatif özel şirketlere bırakılamayacak kadar önemlidir. Öyle ki, özel şirketlerce elektrik (ihbarsız) kesmedeki aceleciliğinden, kartla yapılan ödemelerden komisyon alınmasına kadar bir çok konuda şikayetin olduğu vakidir. Ki, özel sektörün temel amacı kâr maksimizasyonudur. Zira bulunduğu bölgede tekel konumunda olan özel işletmeleri frenleyecek bir piyasa mekanizması da bulunmamaktadır.
Yukarıda anlatılanların ışığında elektrik faturalarında kamuya aktarılan kalemler, kamusal hizmet gereği bir nebze anlaşılsa bile; dağıtım şirketlerinin kârına kâr katan kalemler nasıl izah edilebilir? Tüketim bedeli dışında faturada yer alan beş kalemde çekişme yaşanmaktadır. Bu da aşağı yukarı fatura bedelinin % 20’sine tekabül etmektedir. Tüketici hakem heyeti, tüketici mahkemeleri ve nihayet Yargıtay’a kadar uzanan bu adalet yolunda kayıp- kaçak, dağıtım, satış hizmet, sayaç okuma ve iletim bedelleriyle ilgili tüketici lehine çok sayıda karar çıkmıştır. Buna rağmen bu konuda somut bir adım atılmadığı, aksine Ocak/ 2016’dan sonraki faturalarda çekişmeli kalemlerin, dağıtım bedelinin içine gizlendiği görülmektedir.
Konuyla ilgili olarak Yargıtay Hukuk Genel Kurulu’nun 2014/ 679 sayılı kararında, özetle; “4628 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 4 (2) üncü maddesi kapsamında Enerji Piyasası Düzenleme Kurulu’nun tüketicilere yapılacak elektrik satışlarında uygulanacak fiyatlandırmaya yetkili olduğu, ancak bunun sınırsız bir yetki olmadığına; elektrik enerjisinin nakli esnasında meydana gelen kayıp ve başka kişilerce ‘hırsızlanmak’ suretiyle kullanılan elektrik bedellerinin, kurallara uyan abonelerden tahsil edilmesinin hukuk devleti ve adalet düşünceleriyle bağdaşmadığına; elektrik kaybını önleme ve hırsızlıkları engelleyerek, bedelinin onlardan tahsil edilmesi görevinin dağıtıcıya ait olduğuna” hükmetmiştir.
O halde hırsızın cezasının dürüst vatandaşa kesilmesini; teknik bakım ve donanımla elektrik kaybını önlenmek yerine, bu kaybın tüketicinin sırtına yüklenmesini; sayaç okuyan personelin dahi maaşının halkın cebinden ödenmesini kim, nasıl izah edebilir? Kamu vicdanını kanatan bu durumun sonu nereye varacak?
Aksi halde, oh n’alâ dünya….