“Yurdumuzu dünyanın en mamur ve en medenî memleketleri seviyesine çıkaracağız. Milletimizi en geniş refah, vasıta ve kaynaklarına sahip kılacağız. Milli kültürümüzü, muasır medeniyet seviyesinin üstüne çıkaracağız” şeklinde çizmişti Gazi Paşa, Türkiye’nin rotasını.
15 Temmuz 2016 gecesi yaşanan darbe terörüne karşı halkın gösterdiği direniş, dünya siyasi tarihinde Türk Halkı’na dair ezberleri bozmuştur. 15 Temmuz 2016 Cuma günü itibariyle Türk Demokrasisi, gelişmiş ülkelerin seviyesine yükseldiğini ispatlamıştır. 03 Kasım 1839 tarihinde başlanılan demokratikleşme süreci olgunlaşmışsa da, ancak durmak yok, yola devam etmeliyiz.
1826 yılından beri devrimin ruhuna aykırı olarak şekilcilikle bozduk aklımızı! Aslında çağdaşlaşmak için atılan adımlar sonunda önemli mesafeler alındı. Bu bağlamda şekil büyük önem arz etmekte, ancak şekilcilik değil! İşte biz, genellikle şekilciliğe takıldık, kaldık…
Şeklin önemli olduğunu belirttim. Nasıl şekil şartı sağlanmadan ‘namaz’ olmuyorsa, kamusal ve sosyal hayatta da yaşamak zordur. Dünya değişirken, Türk Halkı, çağın gerisinde kalmaya layık değildir. Diğer taraftan ‘çoğu zarar, azı karar’ atasözünde olduğu gibi şekilcilik zararlıdır. Biz, kadının başıyla uğraşırken, dünya uzayda bayrak sallamıştır.
1853 yılında “Avrupa’nın hasta adamı” olarak nitelenen Türkiye, dört taraftan kuşatılan sömürgecilerce kırk pareye bölünmüştür. Ancak bu cefakâr ve vefakâr toprağın yiğit evlatları “ya istiklâl, ya ölüm” nidasıyla şahlanmış ve yedi düvele meydan okuyarak, Cumhuriyeti kurmuştur. Koskoca bir cihan imparatorluğunun son varisi olarak, tasada ve kıvançta kader birliği yapan Anadolu halkı, yek pare bir millet (ulus) olduğunu ilân etmiştir. Öyle bir millet ki, bin yıllardır medeniyet beşiğinde yoğrulan hamurun bir tezahürü olarak doğmuştur. Adına Türk Milleti denilen bu kutlu ulusun hamuru ‘Türk-İslâm’ sentezi içinde Oğuzlar ve soydaşları başta olmak üzere Acem, Rûm, Arap, Yunan, Moğol, Latin, Slav, Çerkez, Laz, Arnavut, Kürt, Gürcü gibi halklarla birlikte kadim Anadolu medeniyetinin ve çevresindeki kültürlerinin karılmasıyla yoğrulmuştur. Bu öyle bir millettir ki, bir kısrak başı gibi Ötüken’den Roma’nın kalbine dek uzanmıştır.
Son olaylar bir kez daha göstermiştir ki, bu mazlum millet, tek yürek, yek pare olarak vatanı, milleti ve devleti hedef alanlara göğsünü siper etmektedir. İstiklâl Savaşı’nda meclisin duvarına kazılan “hakimiyet, kayıtsız şartsız milletindir” ilkesinin yegane sahibi olduğunu ilân etmiştir.
Türkiye, dört bir yandan etnik ve ideolojik terör örgütlerinin hedefindedir. Bölücü ya da dönüştürücü olsun her türlü terör faaliyetine karşı Türkiye, vatanıyla, milletiyle ve devletiyle bölünmez bir bütündür.
FETÖ, doğrudan devleti hedef almışken; PKK, doğrudan vatanı hedef almaktadır. Neticede bütün terör örgütlerinin ortak hedefinde vatan, millet veya devlet vardır.
Dün olduğu gibi bugün, özellikle cansiperane bir şekilde bütün kesimiyle halk desteğini arkasına alan hükümet, FETÖ ile olduğu gibi, başta PKK olmak üzere bütün terör örgütleriyle etkili ve kararlı mücadelesini sonuna kadar sürdürmelidir. Kamu kurum ve kuruluşlarında çalıştıkları tespit edilen FETÖ, PKK ve diğer terör örgütü mensupları ve yatakçıları hiçbir ayrım yapmaksızın derhal görevden uzaklaştırılarak, adalete teslim edilmelidir. Yaşanan olaylar PKK’yla olan mücadeleyi sekteye uğratmamalıdır. Bu bağlamda;
Cadı avına çıkmak ya da yaşın yanında kuru da yanar hesabına dönmeden masum çalışanları ve diğer vatandaşları korumak adına azamî derece özen gösterilmesi, özellikle yargısız infaz yapılmaması ve ölçülü davranılması,
Çeşitli kumpaslarla hapse atılan ve onurları zedelenen askerlerin ve diğer vatandaşların itibarlarının ve görevlerinin iade edilmesi,
Kamu vicdanının bir arzusu olduğu, kanaatini taşıyorum.