Ancak , Kaybeden Meşrutiyet Olmadı.
31 Mart , bir gerici ayaklanma idi. Üzerinden 100 yıl geçti . Yüz yılda ne değişti.
Bugün içinde yaşadığımız düzene , bir çekidüzen getirmek isteyenler , nedense meselenin tam ortasından söze giriyorlar. Sözü başından alıp , ortaya dürüstçe bir çözüm koymuyorlar.
Varılmak istenen sadece halktan doğruları gizlemek , bugün söylediğini yarın inkar edip , arsızca :'ben o gün öyle düşündüm. Bugün menfaatlerim değişti.Böyle düşünmüyorum ' demek oluyor. Hiç utanmıyorlar...
Bugün ülkemizde yaşanan olaylar , bir yüz yıl önce Türk'ün devlet olma düşüncesinde yaşanmış şeylerdir.
Türk Milleti yaşanan bu seri olaylar zincirine , cumhuriyet projesi ile cevap vermiş , halkı ( Ulusu ) iktidara getirmiştir.
Atatürk düşüncesi ( Türk Milletinin son 200 yıllık ) devlet olma düşüncesi ve tecrübesidir.Bu düşünce bizim için çok önemli deneyimlere sahiptir.
31 Mart vakası şu an yaşadığımız olayları anlama konusunda , baş vuracağımız önemli tarihi hadise ve tecrübelerin başında gelmektedir.
zira , Modern Türkiye Cumhuriyeti'nin yol işaretleri bu olayda saklıdır.
31 Mart olayı miladi olarak , 13 nisan 1909'da başlamış , isyan 10 gün sürmüş ve 23 nisanda bastırılmştır.
Atatürk , 23 Nisanı çocuk bayramı olarak ilan ederken , 31 mart olayının bastırıldığı günü baz olarak almıştır.
Yine , 29 Ekim dünya emperyalizmine Cumhuriyetin ilanı ile verdiğimiz cevabın adıdır. Cumhuriyetin ilanı bu güne denk getirilmiştir.
31 Mart hadisesi , İngilizlerin çıkardığı bir gerici ayaklanma idi. 13 Nisan ( 31 Mart ) 1909 tarihinde , bir grup gerici : ' Şeriat isteriz ' diyerek ayaklanmıştı.
'Şeriat istediklerini iddia ' edenlerin talepleri , aslında devletin müslüman , musevi , hıristiyan ayrımı yapmaksızın ' hukukun varlığı ,tekliği ve objektifliğine ' karşı inkar hareketiydi.
Musevi ve hıristiyan cemaatlere mensub bireyler, suç işlediklerinde daha önce ülkede ilan edilen kapitilasyonlar gereği , yabancı devlet vatandaşları veya Osmanlı Devleti vatandaşı olan bu gayrı müslim şahıslar , yabancı devlet konsolosluklarında kurulacak mahkemelerde yargılanıyordu.
Bu sebeble , Osmanlı ülkesinde suç işleyen bir yabancı devlet vatandaşı , kendi konsolosluğunda yargılanmak ve kendi konsolosluğunda cezasının infazını istemek hakkına sahipti. Bu hakktan ayrıca , gayrı müslüm Osmanlı vatandaşlarıda istifade ediyordu.
Osmanlı tarihinde , bizi hukukta laik uygulama düşüncesi ve arayışına getiren en büyük sebeb , yabancıların ve gayrı müslimlere uygulanacak hukukun aynı hukuk olması zarureti ve adalet arayışıydı.
Kapitilasyonlar , yabancı devlet vatandaşlarına , müslüman Osmanlı vatandaşları aleyhine bazı haklar sağlıyordu. Kapitilasyonların sebebiyet verdiği bu haksızlıklardan kurtulmak Osmanlı devleti zamanında ortaya çıkmış bir ihtiyaçtı.
İngilizlerin desteği ile ' şeriat istediğini zannedenler ' aslında farkında olmadan yabancıların Osmanlı Devleti Mahkemelerinin önünde yargılanmasına engel olmuşlardı.
Gericilerin bu talepleri , devletin hukuk birliğini ve tekliğini bozmak demekti
Konsoloslar kapitilasyonları , 2. Abdulhamit Döneminde o kadar önemsiz konularda kullanıyorlardı ki , 1890 Yılında Edirne Fransız Konsolosu Albert Pinar , bir Türk çocuğunun yüksek bir duvarın arkasından erik düşürmek için attığı tahtanın kendisine çarpmasını bile sorun yapmıştı. Valiliğe takrir vermiş .Çocuğun tutklanmasını istemişti.Bu davranışın bir daha olmaması için , diğer okul çocuklarına nutuk verilmesini talep etmişti.
Konsolos Albert Pinar , isteklerini yaptırmış ve bu menfi davranışı ile diğer konsoloslarada örnek olmuştu.
Avusturya başkonsolosu Mösyö Duker'inin yardımcısıda , bir çocuğun güvercine attığı taşın konsolosluk panjuruna gelmesi üzerine aynı özrü elde etmişti.
Mitraçuva Rus Konsolosu , bir Türk eri olan ( Sivaslı Halim'den ) kendisine selam vermesini istemiş . Sivaslı Halim bu talebi reddedince , ere hakaret edip : ' Ben Rus Konsolosuyum. Bana selam vermek zorundasın ' diyerek diretmiş ve elindeki kırbacı Halim'in yüzüne patlatmıştı. Türk eri Sivaslı Halim de konsolos Rostkovskiyi tüfeğini ateşleyerek öldürmüştü.
Er Halim , bu olayda haklı olduğu anlaşıldığı halde , H.Hilmi Paşa'nın işgüzarlığı ile idam edilmişti.
Enver Bey ( Paşa ) : ' Paşam ..! bir edepsiz Rus'a dersini verdiler diye bu iki vatan evladını asacakmısınız ' diye isyan etmişti .
Osmanlı Türk'ünü önce Meşrutiyete , daha sonrada Cumhuriyete götüren olaylar zinciri böyle gelişmişti.
Meşrutiyet ilan edildikten sonra , İngiliz desteği ile ortaya çıkan İttihadı Muhammedi Cemiyeti ve bu cemiyetin kurucusu Derviş Vahdeti'nin provakasyonu ile ortaya çıkan 31 Mart Hadisesi ve neticesinde Ali Kabuli Bey'in şehadeti hadisesi içimizi acıtmıştı.
Ali Kabuli Bey , Rauf Orbay'ın teyze kızının eşiydi.
Asar-ı Tevfik zırhlısı kumandanı Ali Kabuli Bey , 15 nisan perşembe günü , isyancı askerler tarafından Yıldız Sarayı önünde işkence edilerek öldürülmüştü.
Ali Kabuli Bey , isyanın Meşrutiyete yönelmesine karşı , meşrutiyeti koruyacağını belirtmiş ve bu sebeblede isyancılar tarafından eli kolu bağlanmıştı.
Karaköy tarafında devriye nöbetinde olan Sinoplu Cemal ve Giresunlu Mehmet Niyazi isimli erler , Ali Kabuli beyi , isyancı askerlerin elinden alıp kaçmışlardı.
Cemal Çavuş , Yıldız Sarayına varınca kucağında Ali Kabuli Bey olduğu halde, karşılaştığı Padişaha durumu anlatmıştı.
Padişah Sultan 2. Abdulhamit , bırak oğlum onu yere , sen git demişti.
Cemal çavuş , Abdulhamid'in bu emri üzerine , Ali Kabuli Bey'i yere bırakıp , gitmişti.
İsyancı askerler , komutanları Ali Kabuli Bey'i Abdulhamid'in gözleri önünde öldürmüşlerdi.
Sivaslı Halim ve Ali Kabuli Bey öldürüldü. Ancak ; Kaybedilen şey Meşrutiyet olmadı.
Bugün de Ömer Halis Demir şehit edildi . Ancak ; kaybedilen şey , demokrasi ve Cumhuriyet olmadı.
Herkese selam ve sevgilerimle..
* Bu yazı tarih ile birlikte bir hukuk sosyolojisi yazısıdır.