Hz. Hüseyin misali , her dem yeniden içimizde bir Şehzade Mustafa katlediliyor. Her yerde Sarı Selimler , kol geziyor. Muktedir olmadan , iktidar olanların her köşe başını tutması neticesinde , denge alt üst oluyor.
İçimizde bir Şehzade Mustafa daha ölüyor !
Türk kalpağına bir hançer çekiliyor. Hürremin çocukları iktidar oluyor.
Muktedir olmadan iktidar olan kim bu Hürremin çocukları ?
Her köşebaşinı tutmuş kim bu Sarı selimler ? Bayazid’in çocukları…
Benim ihtisas saham değil mazereti ile matematik , fizik , kimya , tarih , edebiyat , Din ve daha önemlisi dil ve uslub bilmeyen , ancak , her şeyi bildiğini iddia eden kim bu hürremin yeni çocukları…
Lisede tarih okumuş , ancak tarih bilmeyen . Matematik okumuş ancak , basit bir bakkal hesabı bile yapamayan . İngilizce okumuş ancak , İngilizce ismini bile söyleyemeyen . Edebiyat okuduğu halde Türkçe’yi yabancı dil zanneden herkes . Cadde ve sokakta ahkam kesen , bulundukları her türlü meslekte muktedir olmadan , iktidar olanlardır. ( Köşebaşını ) tutmuş olanlardır.
Hakkı bilmeden , Hukuktan konuşanlardır.
Hiçbirşey bilmediği halde , her şeyi bildiğini iddia eden ve zannedenlerdir.
Kısacası , Türk kalpağına çekilmiş birer hançerdir. Hürremin çocukları…
Bosnalı olup , uç nesil hafız bir ailenin evladı olan Mevlevi dedesi Hacı Muliç : ‘ Kim olduğunu bilmek istiyorsan , o zaman annenin kim olduğunu sor.! Diye söyler.
Biz bu soruyu sorduk. Selçuklu / Osmanlı / Türk dediler. O sebebledir ki : ‘ Bizim , Libya’da ne işimiz var demiyoruz. Diyemeyiz. ‘ Romalı meşhur filozof Polibius : Roma birgün aslına dönecektir . Yani ( yıkılacaktır )‘ Demektedir. İşte Roma bugün bir kez daha aslına geri dönmektedir.
Batı Roma , At’tila’nın , Doğu Roma Osmanlı’nın çizmeleri altında kalmış can vermiştir.
1648 Westfalya anlaşması bu anlamda bizim için önemlidir.
Prof. Dr. İlyas Doğan Devletler Hukukunun gelişimi adlı eserinde : ‘Avrupa’da Devletler Hukuku alanındaki gelişmeler 1462 yılında Fransa öncülüğünde , Hıristiyan toplumları , Osmanlı Devletine karşı korumak amacıyla Avrupa devletler Birliği adı altına başladı. Aynı şekilde Kanuni Sultan Sülayman’ı durdurmak için 1529 ‘da Alman Kralı 5. Karl’ın bir devletler birliği kurma hayali ve uğraşısı içinde olduğu görüldü . 30 yıl savaşları şeklinde bilinen Avrupadaki mezhep savaşları sonrasında 1648 yılında Westfalya anlaşması imzanlandı. Fransa ve İsveç bu anlaşmanın uygulanmasında garantörlük hakkı elde etti. ‘ Demektedir.
Uluslar arası hukukun çıkış sebebi olarak görülen bu anlaşma aynı zamanda Avrupa’da Türk ilerleyişinin engellenmesi mücadelesiydi. Bu sebeble , bugün Avrupalılar açısından Uluslararası hak ve hukuk , bizi durduruyorsa hukuktur.
Avrupa’nın her zaman ve her yerde Hürremin çocuklarına ihtiyacı vardır.
Uluslar arası hukukta , kıta sahanlığı , serbest ekonomik bölge vs. gibi konular tartışılırken , Türkiye’nin Egede ve akdenizde adalar ve kararsuları gibi problemleri varken , 3. Deniz Hukuku konferansı ile açık denizler bile ülkeler arasında paylasıma açılmışken ve sınır aşan ve sınır çizen su kavramı ile ulkeler bizim Dicle ve Fırat üzerinde hak iddaa etmeye hazırlanırken, bizim doğu akdenizdeki tarihi varlığımızı tartışmak ve Libya’da ne işimiz var demek bay /yezid ile bir olmak demektir.
Ayasofya Camii , aslına irca edilirken grurlanmamak ,bu caminin Fethin sembolu olduğunu idrak edememek demektir.
Bizim için Ayasofıya , yiğidin , düştüğü yerden yeniden ayağa kalkması demektir.
Ruz-ı ruze cem olur rindan Ayasofıyede
Halka bend-i üns olur yaran Ayasufiyyede (Ayasofya Redifli Gazel , Nabi )
Ramazan günü rind meşrebliler Ayasofyada toplanır. Ayasofyada , dostlar samimiyetle toplanıp , çepeçevre oturduklarında birbirleriyle yakınlık kurarlar.
Olmadan dest-i dua - cünban Ayasusıyye’de
Müşkılat-ı halk olur asan Ayasafuyye’de (Ayasofya Redifli Gazel , Nabi )
Ayasofya’da dua için kalkan eller boş dönmezken , Aksine halkın zor bildiği işler kolaylaşır .
Şehr içinde sipihr bülent
Vardır bir makam-ı bimanend
Ayasofyadır ona nam-ı şerif
Olmaz onun gibi makamı latif ( Şah ve Geda , Taşrıcalı Yahya )
Napolyon 1798 yılında , Mısır’ı işgal etmiştir . Bu işgale Endülüs Medeniyetinin son temsilcileri olarak bilinen ve mağrip lehçesi ile Arapça konusan ancak , konuştuklarını latin harfleri ile yazan bir kısım Arap kokenli Maltalı askeri, ordusu ile Mısır’a getirmiş ve bize karşı propaganda faaliyetinde silah olarak kullanmıştır. Malta’dan Mısır’a Napolyon’un ordusu ile gelen bu şahıslar, Mısır’da cadde ve sokaklarda duvarlara , Napolyan ve Ordusunun Mısır’a Osmanlı (Türk ve Çerkes ) hakimiyetine son vermek üzere geldiğini yazmışlardır. Napolyo’nun kendisinin gizli Müslüman olduğu ve ordusunun topluca İslama gireceği söylenti ve yalanını halk arasında yaymışlardır. Kahire’de birde cami yaptıran Napolyon , Ezher ulaması ile yaptığı toplantılarda, kendisinin İslama girmek istediğini , ancak , sünnet olayından korktuğunu ve içki meselesinden çekindiğini söylemiştir. Pakistanlı bir grub yazar, Napolyan’un gizli müslüman olduğunu yazacak kadar ileri gitmiştir. Bu arada Napolyon’un komutanlarından Cak Abdullah Mınıyo adında bir subay, Ozbek mahallesinde ca’feri / musluman ve cok guzel bir kadınla evlenmiş ve gerçekten İslamı din olarak seçmiştir. Cak’ın muslumanlığı ve evlendiği Mısırlı kadının güzelliği konusunda batı basınında çok gürültü koparılmıştır.
İstanbul Unıversitesi , Hukuk Fakultesinde öğrenci iken , bazı çevrelerde İngiliz Prensi Chars’ın , gizli musluman olduğu hakkında çok laf kulağımıza gelirdi. Aynen Kazım Karabekir Paşa’nın dediği gibi, 1. Dünya Savaşı öncesi ve savaşı sırasında yuzlerce Alman ve İngiliz Subayının İslama girdiği dile getirilmesi gibi .
Fransa dün olduğu gibi bugünde bize karşı aynı hasmane tavrını sergilemekte, Doğu Akdenizde kıta sağanlığı ve serbest Ticaret bolgeleri konusunda ülkemizin meşru haklarına karşı ihtirazi kayıt içinde olduğunu göstermek için Kıbrıs Rum Kesiminde bir harb gemisini yıllardır limanda tutmaktadır.
Son gunlerde aynı Fransa Lubnan’da ne yapmaktadır. Fransa’ya Lubnan’da ne yaptığını soran yoktur.Fransa’ya Lubnan’da ve Suriye’de ne yaptığını sormayı unutanlar , ne hikmetse bize Libya’da ne yaptımızı sormaktadır.
Bunların hepsi Hurrem’in yeni çocuklarıdır. Bunlar , Turk’un Akdenizdeki ve Anadoludaki varlığına hançer çekmişlerdir. Ancak , Bundan sonra söz hakkı Türk Milletinin , Turk Devletinin ve Türk Ordusunundur.
Ey anamın oğulları ! yola hazırlayın bineklerinizi ve bensiz gidin.
Çünkü , başka bir oymaktadır benim gönlüm.
( La Miyatul Arab isimli şiir , Eş şanfara )
Herkese selam ve sevgilerimle …
Not: Yayınladığımız bu yazının siyasetle ilgisi yoktur. Milli konularla ilgili bir duyarlılk ve duruştur. Ayasofya Caminin ibadete yeniden açılması sebebiyle , Türk yargısına ve Cumhurbaşkanlığını makamına teşekkür ederiz.