Irak’ta ; Mezhep , Türkiye’de Meşrep Kavgası ,
Geçen hafta , ilk defa 27 yıl önce gittiğim Bağdat’taydım.Havalimanında değerli dostum ve ağabeyim Abu Mustafa’nın bizi karşılamasından sonra , lezzetli Irak mutfağı ile tekrar buluşmuş olduk.
Yaptığım ilk iş , yıllar önce , bir sabah namazı kıldığım Abdulkadir Geylani Camiini ziyaret oldu . Heyecan içindeydim. ..Değişen hiçbir şey yoktu… Öyle ki , sabah namazını kıldıktan sonra , camiden çıkıp çay içtiğim kahve bile, aynen orda ,yerinde duruyordu… Yıllar akıp geçmişti … ama , eşya da değişen bir şey yoktu… Eşya , tam karşımda , orda duruyordu…
Camide , ikindi namazını eda ettikten sonra , çıkarken ; çok yaşlı ve o derece tatlı bir kadıncağız , bize seslenerek ;
- hani … camideki Türk mührünü görmediniz… dedi.
Iraktaki Türk mührünün önünde aldığımız fotoğraftan sonra , bu çok yaşlı kadının / ( ana) mın anlından öpüverdim..!
Bir sonraki gün , İmam Musa İbni Ca’fer ( A.S. ) camiini ziyarete gittim. Burada , aynı zamanda , peygamberimizin torunu İmam Musa İbni Cafer ( A.S. ) ve İmam-ı Azam’ın hocası Caferi Sadık ( R.A. ) yatıyordu. Çok heyecanlı idim.Yıllar önce buraya yaptığım ilk ziyarette , bu kutsal ve güzel mekanda yine bir sabah namazı kılmıştım. Allah (C.C. ) , bu sefer ise , bana, burada akşam namazı kılmak nasip ediyordu.Camide , çok rahat bir şekilde , huşu içinde , diğer Müslümanlarla birlikte namaz kılmak , İslam kardeşliğinin en büyük göstergesiydi.
Daha sonraki gün ise, İmam-ı Azam’ın bulunduğu camiyi ziyaret edip , orada öğle namazını kılmanın şevkini yaşadım.
Irak’ta gördüğüm şey, tüm Irak halkının çok büyük bir şekilde , Türk Milletine karşı duyduğu sevgi ve hürmet oldu. Bu halk külliyen ( tamamen ) , bize sevgi ve saygı besliyordu.Öyle ki ; caddede yürürken gözlerinizin içine bakıp , sizden selam almak isteyen ve sonra sizi masasına oturtup , zorla yemek ikram eden Irak Halkı , Türkiye’den geldiğinizi , Türk olduğunuzu öğrendikten sonra , size son derece büyük sevgi gösteriyordu.
Silahların konuştuğu ve bombaların patladığı Irak’ta , Allah’ın izniyle, ecdadımızın bıraktığı miras ,öyle bir sevgi oluşturmuştu ki , Nemrut’un yaktığı ateşte , Hz. İbrahim’in içine girdiği gül bahçesi gibi , bu sevgi bizi koruyordu. Çünkü ; Iraklılar Türk Müslümanlığını biliyor.Türkiye’nin laiklik anlayışı içinde , İslam bilincini ve kardeşliğini nasıl yaşattığını takip ediyor ve takdir ediyordu.
İslam Ülkelerinde yanan ateş , Türk ( hoşgörü ve ) Müslümanlığını ( laikliği ) arıyor, onun rüz-i-garını bekliyordu. Bu sebeple ; Bağdat ile birlikte doğan güneş ,çok önemli bir baharın habercisi oldu.
Her ateş kendi ocağı içinde yanacak … kendi dışına taşmayacak …ancak ; yangın oluşturmayacak, başkalarını yakmayacaktı… ve bir Nemrut ateşi olmayacaktı…
Başkalarını ve başka anlayışları rahatsız etmeyecekti…
Bu yanan ateşin kendi ocağı içinde kalmasını sağlamak, Irak’ta var olan mezhep çatışmasının içinde olmak veya Türkiye’de bir meşrep kavgası içine girmek değildi..
Reçete ; açık ve belliydi…
Abdülhamit / İttihat ve Terakki , ilerici/ gerici ,kadimci/ Ceditçi , laik / anti laik gibi çatışmalardan vazgeçip ,Türkiye’nin modern çizgisini bozmadan , Türk – Müslümanlığı (Laiklik ) anlayışı ile hareket edip , örnek model olmaktı.
Ortadoğu’da çözüm; Türkiye’nin tarihini reddetmesiyle ve devlet olmak iddiasından vazgeçmesi ile de değil , tarihine sahip çıkması ile olacaktır. Saygılar sunarım ….