ÇÜNKÜ ; ONLARA İMAN ETMİŞTİM…
2001 yıllarıydı … Suriye / Halep Üniversitesindeydim…Halep Üniversitesinde , Öğrenci İşleri Müdürü olan İbtisam Harputlu abla ile sohbet ediyordum... Annesi Emine Harputlu’nun, beni, akşam yemeğine davet ettiğini söyledi. .. Gittim…
Karşımda , İslamın vakarı ile dimdik duran 70 küsür yaşlarında ve hoş bir ses tonu ile ‘Hoş geldin evladım’ diye bana seslenen, bir Osmanlı Hanımefendisi vardı.
Anne / Ana kelimesi ne ifade ediyorsa , Emine Harputlu Hanımefendi, işte oydu.Evladım ;’ ben Türk’üm ‘ diyordu. Çok az Türkçe konuşuyordu.Yemekte , benim gibi Avukat olan yeğeni de bulunuyordu. Torunlarından bir tanesi , ağabey ; ‘ beni al Türkiye’ye götür.Türkiye, benim vatanım. Ben Galatasaraylıyım.’ Diyordu . ve peşine gömleğinin altından bayrağımızı çıkarıp öpüyor, başına saygıyla koyuyordu.
Meraklıları için söyleyeyim ; aile, Türk değildi. Yani, vatandaşlık bağı ile bize bağlı değildi.Dış Türklerden de değildi.Ancak ; ‘ben Türküm ‘ diyordu. Evet , aile ; ‘ Ben Türküm ‘dedikten sonra diyeceğimiz yoktu . Bu aile benden daha fazla Türk’tü.
Akşamları kaldığım Ramsis Otelin camından aşağıya baktığımda ; yüzyıldan daha fazla bir tarihe sahip olan Baron Otel, gözüme takılıyordu.Muhayyilemde , Gazi Mustafa Kemal Atatürk , İsmet İnönü ile oturmuş ve bu otelde sohbet ediyordu. Kurtuluş planlaması yapıyordu. Şevket Süreyya Aydemir’in anlattıkları , gözümde canlanıyordu.Bu otel benim için önemliydi.ZİRA , ATATÜRK BU OTELDE KALMIŞ VE VAKİT GEÇİRMİŞTİ.
Halepdeki en yakın dostlarım Ermenilerdi. Ne gariptir ki , bu insanlarda Türkçe konuşuyor , ve ‘ Biz Türk’üz ’ diyorlardı. Halepteki en yakın dostum Aran Sarkis bir Ermeniydi.Şimdi ise Amerika’da yaşıyor.
Çeşitli terör örgütlerinin silahla yapmaya çalıştığı fetih ve hakimiyet kurma gayretlerini aslında şimdi daha iyi anlıyorum. Çünkü ; adı , barış ( İslam ) anlamına gelen bir dine mensubum. ve ‘ Yurtta Sulh ve Cihanda Sulh ‘ anlayışı ile büyümüşüm.
Bu topraklarda farkında olmadığımız , ancak ; bizim bir dostluk ve selamla kurduğumuz bin yıllık (defacto ) varlığımıza karşı terör uygulanıyor.Bize , yani; Türkiye ‘ye ve Türk Milletine karşı sevgi ve saygı ajite ediliyordu.Hamidiye Çarşısının önüne gelirken , Selahattin Eyyübinin heykelini görmek , Nurettin Zengi’yi hatırlamak ve Selahattin Eyyübi’nin mezarını ziyaret etmek, ardından Emevi Camiisinde namaz kılmak ,İslam Tarihini , bütün geçmişi ile yeniden yaşamak anlamına geliyordu. ve kendimi bin yaşında hissediyordum.Bütün tarih, gözümün önünden geçiyor; Milli mefahirimle karşılaşıyor , herkesle arkadaş ve herkes ile dost oluyordum.
Şam ‘da / Bab-ı Tuma ‘ya gidiyor , Hrıstiyan dostlar ediniyor , onları anlamaya çalışıyordum. Attığım adımlarda ,adeta Türk Milletinin bana öğrettiği değerlere son derece inanıyor ve güveniyordum. Çünkü ; Milletimin varlığı ve değerlerinden emindim. Onlara iman etmiştim. Ne mutlu bana ki ; TÜRK’ÜM diyebiliyordum.
Bu topraklarda yani bizim kültür havzamızda , bize karşı duyulan sevgi , Şam’da Hamidiye Çarşısında rastladığım ve içimi acıtan , elinden çocuğu alınıp , zorla kaçırılan küçük bir çocuğun ; ‘Anne ! … ‘diye feryadına benziyordu.
Arap ülkeleri ile iletişim ve turizm , annenin bu feryada ( cevabı ) ve cevabımız olacaktır.
Saygılırımla…
Av. Zekai GUL