Cumhuriyet , Türk Milletinin 20.Yüzyılda emperyalizme meydan okuduğu , cihan kavgasıydı. Devlet olmak , cihan kavgasını başarmak demekti.
Türk Milleti , bu kavgayı başardı ve devlet oldu.
Cumhuriyet , 20 .Yüzyıla damgasını vuran en büyük Türk Mu'cizesiydi.
Bu büyük mucize karşısında şaşkına dönen emperyalistler ve emperyalistlerin başı olan ülkeler , demokrasinin kurucu unsuru olan yerelleşmeyi suistimal etmeye başladılar.
Cumhuriyet ilkesinin birleştirici özelliğini yıkmak ve yıpratmak için , onun karşısına yerel olmayı ve yerel kültürleri çıkarmayı bir ideolojik tavır , bir bilimsel düşünce ve demokratik şekil olarak sunmaya başladılar.
Yerelleşme, bir demokratik kültür olarak ulusal ve merkezi idarenin elinde olan egemenlik hakkının uluslararası güçlere terki olarak kurumsallaştırıldı.
Bu anlamda , vatan toprağının altı kurcalanmaya , kırık ve fosil halini almış kültürler canlandırılmaya ve mikro milleyetçilik dalgaları demokrasinin itici gücü haline getirilmeye çalışıldı.
Cumhuriyetin adil , eşitlikçi ve bütüncüllük ilkesine karşı ,yerelleşme ile parçacı , sadece toprağı paylaşan mozaik bir kültür oluşturulmaya gayret edildi.
21. Yüzyılda fordizm üretim biçiminden , non - fordizm üretim biçimine geçen modern dünya ve bu dünyanın emperyal ülke ve güçleri, yerelleşmeyi demokrasinin olmazsa olmaz unsuru olarak ülkemize dayatmaya başladılar.
Toprak , kurcalanmaya , ortak vatan duygusu sarsılmaya ve bu toprağın altında yatan sosyal ve tarihi gerçeklere, üzerinde yaşayan insanların dışında bir anlam verilmeye başlandı.
Bu yüzden olsa gerektir ki , son zamanlarda yetişen yeni bir nesil, bu toprakların dilinin dışında bir dil kullanmaya başladı.
Terör , bu toprakların kullandığı bir dil değildi.Bu topraklarda konuşulur oldu.
Uluslararası hukuki metinlerde subsidiarty olarak geçen hukuk kuralı, aslı itibariyle çok faydalı bir kavramdı.
Toprağın altı rahat bırakılmış olsaydı , toprak üstü farklılaşmamış olacaktı.
Halkın ihtiyaçları için müracaat edebileceği en yakın idari kurum ,hizmet kalitesi ve sür'ati itibari ile çok şeyi halledebilecekti. Yani , subsidiarty işlerlik kazanmış olacaktı.
Yerelleşme , Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik ilkesinin opoziti olarak yorumlanmadan ve toprağı vatan haline getiren kavramlar birbiriyle çatışma içine konulmadan , halkçılık ilkesinin bir devamı niteliği içinde yorumlansaydı, ortaya çıkacak fotoğraf: bizim Türk milletinin fotoğrafı olacaktı.
Aksi takdirde , toprağın altı ve üstü farklı bir dil ile konuşacak, toprak vatan olmaktan çıkacaktır.
Bu bağlamda , yerelleşmeyi referans alan mahalli yönetimlerin, üzerinde bulunduğu toprağın tarihi dokusu ile nefes alan şehirler inşa etmesi asıldır .
Toprağın üstündekinden bağımsız , bir toprak altı araştırması içine girmek ve daha sonrada toprağın üstünü buna göre dizayn etmek ruhsuz , kimliksiz ve kişiliksiz şehirler meydana getirmek olur.
Cumhuriyetin , ortak bir kültür ekseni etrafına topladığı Türk Halkı , yerel bir kimlik ve kişilik ile yeniden dağıtılmadan ve ortalığa saçılmadan yerleşim yerleri inşaa etmek ve milli kimliği ortaya çıkarmak, kendi kültür topoğrafyamıza hizmet olur sanırım.
Aksi takdirde , ruhsuz , kişiliksiz ve de kimliksiz şehirler orataya çıkacak ve bunun adına da yerelleşme denilmiş olacaktır.
Yerelleşme , Toprağın Kurcalandığı Bir kavram olmadan , Cumhuriyetçilik ve Milliyetçilik kavramları ile yeniden yorumlanmalı , Türk'ün Cihan kavgasında yerli yerine oturtulmalıdır.
Sözün özü ; Yerelleşme , toprağı kurcalayan bir kavram ve bir değer olmamalı... Bu toprak elimizde vatan olarak kalmalı...Aksi takdirde , üzerine kurulacak şehirlerin , çadırdan farkı kalmayacaktır.
Herkese salam ve sevgilerimle...