Askerlik, şehitlik ve gazilik kavramları tarihimiz ve kültürümüz açısından iç içe geçmiş kavramlardır. Kalırsam “gazi”, ölürsem “şehit” düsturu ile gidilir askere! Kına yakılır koç yiğitlerin ellerine, adandıkları için! Vatanın selâmeti için yaşlı gözlerle, ama davul zurnalarla uğurlanır analarının kuzuları, babalarının koçları! Ana kucağında başlayan yiğitlik yolculuğu baba ocağında karıldıktan sonra Peygamber Ocağı’na ulaşır! O zaman yüreğin bir yanı yaşla dolarken, öbür yanı onurla dolar! Herkese nasip olmaz çakı gibi asker olmak!
Türkçe’ye Arapça’dan geçen asker kelimesinin Latince’deki exercitus sözcüğünden türediği sanılmaktadır. Eski Türkçe’de askerlikle ilgili er, sü, çerig ve ordu kelimelerinin kullanıldığı görülmektedir. Türk Ordusu’nun M.Ö. 209 yılı kurulduğu kabul edilmiş ve her yıl 28 Haziran günü Kara Kuvvetlerinin kuruluş yıldönümü olarak kutlanmaktadır.
Bilindiği üzere Osmanlı Kara Ordusu Kapıkulu Askerleri ve Eyalet Askerleri olarak iki bölüme ayrılmıştır. Kapıkulu Askerlerinin içinde Yeniçeriler, Eyalet Askerlerinin içinde de Tımarlı Sipahiler başı çekmiştir. Ordu her an savaşı hazır ve mesleği askerlik olan kişilerden oluşmuştur. 1826’da Vaka-i Hayriye ile Yeniçeri Ocağı kaldırılarak yerine mevcut ordu sistemimizin de temeli olan Asakir-i Mansure-i Mahammediye kurulmuş ve akabinde 1834’te Mekteb-i Harbiye açılmıştır. Bununla birlikte Fransa 1793’te zorunlu askerliğe geçmesine rağmen Türkiye’de askere alma işlemleri uzun süre oturmamıştır. Ancak 1914’da çıkarılan Mükellefiyet-i Askeriye Kanun-u Muvakkatı ile zorunlu askerlik sistemine geçilebilmiştir.
Şehit kelimesi Arapça olup, tanık anlamına gelmektedir. 2/ Bakara- 154 üncü ayetinin mealinde; “Allah yolunda öldürülenlere ‘ölüler’ demeyin. Hayır, onlar diridirler. Ancak siz bunu bilemezsiniz” buyrulmaktadır.
Gazi kelimesi de Arapça olup, savaşmış anlamına gelmektedir. Gazi kelimesi, Türkçe’deki alp/ alperen kelimelerinin de karşılığıdır.
Şehitlik ve gazilik dini bir kavram olup, ilintili olarak hukukî ve içtimaî bir anlam da kazanmıştır. Ancak şehit ya da gazi sayılmanın birinci şartı Müslüman olmaktır. Diğer şartı ise Allah yolunda veya Hak yolda savaşmaktır. Bu uğurda ölene şehit, sağ kalana da gazi denir. Din, vatan, millet, bayrak, namus ve mukaddesat için çalışmak ve savaşmak en yüce değerlerden sayılmıştır. İşte vatan sevgisinin imandan olduğu vurgulanan bir dinde vatan müdafaası esnasında şehit ya da gazi olmak şerefli bir makam olarak telakki edilmiştir. Bir Hadis-i Şerifte; “Bir gün ve bir gece sınırda nöbet tutmak, gündüzü oruçlu, gecesi ibadetle geçirilen bir aydan daha hayırlıdır. Şayet kişi bu nöbet esnasında ve vazife başında iken ölürse, yapmakta olduğu işin ecri ve sevabı kıyamete kadar devam eder, şehit olarak rızkı devam eder ve kabirdeki sorgu meleklerinden güven içinde olur” buyrulmaktadır. Görüldüğü üzere aziz milletimiz için kutsal değerler uğuruna savaşmak ve bu uğurda ölmek ya da sağ kalmak şeref olarak addedilmiştir.
Mevzuatımızda açıkça şehit ya da gazi statüsünü belirleyen bir norm bulunmamakla birlikte 2847 sayılı Kanun’nda malul gazi ve muharip gazi; Şehitlik Yönergesi’nde de şehit tanımlarının yapıldığı görülmektedir. Şehit yakını ve gazilerin hakları 3713 sayılı Kanun’da düzenlenmiştir.
Vatan ve bayrak uğruna şehit düşenlerin ve gazi olanların millet üzerinde bir hakları olduğu muhakkaktır. Dolayısıyla şehit yakınları ve gazilerin sorunları ile yakından ilgilenilmesi elzemdir. Bu vesile ile şehit yakını ve gazilerin toplum nezdindeki statülerinin yükseltilmesi; barınma ve iş konusunda imkanlarının genişletilmesi; yaşlılık aylığı kazanımında prim gün sayının düşürülmesi; aylık ve maaşlarının makul seviyeye çıkarılması; ortez ve protez gibi yardımcı malzeme temininde kolaylık sağlanması; sosyal hak ve imkanlarının iyileştirilmesi gibi konularda düzenlemeler yapılması bir yükümlülük arz etmektedir.
Son olarak, bu yüce milletin bir ferdi olarak içinde bulunduğumuz toprağı vatan yaparak bize emanet eden ve geçmişten günümüze kadar şehit düşmüş ve gazi olmuş bütün vatan evlatlarını şükran ve minnetle yâd ediyor, ahirete intikal ederin ruhlarının şâd olmasını Mevla’mdan niyaz ediyorum.
* * *
Haftaya Vatan yahut Millet başlıklı yazıda görüşmek ümidiyle…