Akdeniz’in incisi olarak anılan Girit, bugün Yunanistan’a bağlı bir adadır. Girit, Muğla’nın ancak 180 km uzağındadır. Girit’in ilk sakinleri Finikeliler olup, ada Doğu Romahakimiyetinde iken 823 yılında Araplar tarafından işgal edildiyse de 961 yılında yeniden Doğu Roma’nın eline geçti. Daha sonra Cenevizliler tarafından işgal edilen ada, bir miktar altın karşılığında Venediklilerce satın alındı. 1341’den itibaren adaya Türk akınları yapıldı ise de fethe 1645 yılında başlanılmış ve ada ancak24 yıl sonra, yani 27.09.1669’da ele geçirilebildi.
Yasaklanan Ortodoks faaliyetleri fetihten sonra serbest bırakılmış, adaya Anadolu’dan iskân yapıldığı gibi, çok sayıda yerli halk da Müslüman olmuştur. 1760 yılında adada, 200 bin Müslüman ve 60 bin Hristiyan yaşamaktaydı.
Yunanlılar tarafından 1791’de Megali-İdea ideolojisi doğrultusunda ve Rusya’nın da teşvikiyle FilikiEterya ve EthnikiEterya örgütlerinin kurulmasıyla ayrılıkçı faaliyetler başladı. 1821’deki Yunan ayaklanmasına paralel olarak Girit’te de huzursuzluklar başladı. Ayaklanma Mısır Hidivliği’nce 1925’te bastırıldı. Ancak Rus, İngiliz ve Fransız donanması tarafından Navarin’de 1827’de Türk Donanması batırıldı ve 1829’da Yunanistan’a bağımsızlık verildi.
1941’de enosis kapsamında Girit’te ayaklanmalar başladıysa da kısa sürede bastırıldı. Ancak 1866’da adada yeniden ayaklanma çıktı. Yunanistan’ın çabasıyla sorun Batılı ülkelerce uluslararası bir sorun haline getirildi. Katliam sonucu binlerce Müslüman, Kandiya Kalesi’ne sığınırken on binlercesi de Anadolu’ya göç etti. Hükümet, sert önlemlerle ayaklanmayı bastırdı, ancak 1869’da Girit Sorunu, Paris Konferansı’nda ele alındı. 1878’de yapılan anlaşmaya göre adada yardımcısının Türk olması kaydıyla Yunanlı bir vali tarafından yönetilmesi kabul edildi. Ayrıca meclisin üçte birinin Müslümanlardan oluşacağı, isyancılara af getirilmesi ve Yunanca’nın da resmi dil sayılması da buna eklendi (Kıbrıs ile benzerlik). Ancak 1889’da enosisçiler meclisi tatil ederek, yeniden ayaklandı. Osmanlı İmparatorluğu, Batılı devletlerin baskısıyla adada bir dizi reform paketleri hazırladıysa daenosisçiler, 1897’de yeniden ayaklanarak, katliamlara başladı. Sikya ve Etya köyleri topluca katledildi. Aynı yıl işgal için Yunan donanması da karaya çıktı. Batılı güçlerin adanın Yunanistan’a bağlanmayacağı garantisine karşılık Girit’e özerklik verildi. Böylece 80 üyeli meclisin 49 üyesinin Hristiyan, 31 üyesinin Müslüman olacağı, Yunan bölgelerine Yunanlı kaymakamların atanacağı, valinin ya da yardımcısının Türk olacağı ve Türk askerlerinin adadan çekileceği konusunda anlaşma sağlandı. Türkiye’nin itirazlarına rağmen aynı yılın sonunda Yunan Prensi Yorgi, adaya vali olarak atandı.
1909’da Avusturya’nın Bosna Hresek’i ilhakını fırsat bilen Yunanlılar, adanın Yunanistan’a ilhakını ilan ettiler. 1912 yılındaki Balkan Savaşı’nda Yunanistan, Girit’e asker çıkartarak, adayı fiilen işgal etti.
1866’dan beri adada başlayan ayrılıkçı terör hareketleri sonucu binlerce Türk ve Müslüman katledilmiş, on binlercesi de Anadolu’ya göçmüştür. En son mübadele kapsamında adada kalan Türkler ve Müslümanlar, Türkiye’ye alınmıştır.
Adanın hukuki statüsü ile ilgili de varsayım vardır. Ada ile ilgili 30 Mayıs 1913 Londra Antlaşması, 10 Ağustos 1913 Bükreş Antlaşması, 14 Kasım 1913 Atina Antlaşması ve 24 Temmuz 1923 Lozan Antlaşması dört adet antlaşma bulunmaktadır. Buna göre adanın yalnızca ¼’ünün Yunanistan’a devredildiğini, kalan kısmı ile etrafındaki Gaydos, Dhia, Dionisades ve Kuofonisi adalarının Türkiye ait olduğu ileri sürülmektedir. Bu varsayılarım ciddi anlamda analiz edilerek, Ege’de Türkiye’nin ulusal çıkarları kapsamında bir değerlendirilme yapılması önem taşımaktadır.