Çağdaş anlamda insan hakları olgusu Aydınlanma dönemi ile ortaya çıkmıştır. Bu aynı zamanda insan hakları hukukunun da oluşmasına neden olmuştur. Skolatik dönemde bırakın insan haklarını düşünceninyeri olmadığı, eleştiriye izin verilmediği görülmektedir. Ki, o dönemde derebey ve feodal beylerin hakimiyetine karşı toplumsal bir dönüşüm başlamıştır. Serf ve senyör ilişkisinin yerine işçi ve burjuvazi diye yeni bir sınıf doğmuştur.
Aydınlanma dönemine kadar Avrupa’da biçimsel mantık ilkesi geçerli olup, kilise düzeni toplumun değişmeyeceği üzerine kurulmuştur. Diyalektik mantık ile kilise hegemonyası kırılmış, aklın din adamlarına emanet edilemeyeceği anlaşılmıştır.
Laiklik ile insan hakları arasındaki olmazsa olmaz bir ilişki bulunmaktadır. Laiklik yoksa insan haklarının varlığı da sorgulanır. İnsan haklarının temelinde sömürü, sınıfsal ve ırksal çatışma vardır. Ancak bu konuda Türk tarihi, Avrupa’ya göre daha özel, daha hoşgörüye dayalıdır.
Türkiye’de insan haklarının gelişmesi, toplumun bilimsel ve kültürel olarak bilinçlenmesiyle mümkündür.Bu bakımdan sosyal devletten uzaklaşmak demek, insan haklarından uzaklaşmaktır. Sosyal devlet anlayışı ile insan hakları arasında doğrudan bir ilişki vardır.
Aydınlanma insanın dışında değil, içindedir. Aydınlanma bir pusula olup, yola çıkmak ve aydınlanmak için geçmişe bakmak gerekmektedir. Avrupa’da dönüşüm, aydınlanma ile olmuş ve bu sınıfların oluşmasıyla başlamıştır. Endüstri devrimiyle demokrasi, insan hakları, siyasi partiler, parlamento, milliyetçilik ve hukuk devleti gibi kavramlar doğmuştur.
Aydınlanma en kısa tanımıyla aklın ve bilimin hurafeden bağımsızlaşmasıdır.
Türkiye,endüstrileşmeden aydınlanmaya dahil olmuştur. Türkiye’de aydınlanma Tanzimat ile başlamış ve Kurtuluş Savaşı ile de doruğa ulaşmıştır. Bu uyanışın en büyük önderi de Mustafa Kemal’dir. Mustafa Kemal, bir milyar Müslüman içinde aydınlanmayı gerçekleştirebilen tek önderdir.
Cumhuriyetle demokrasi özdeştir. Bir insan düşünün ki ellerini güneşe açamaz, rüzgâra bırakamaz.